Adnan Ertem: Ayasofya Camisi vakfiyesine göre cami olarak ilelebet yaşayacaktır!
Vakıflar Genel Müdürü Ertem: ''Bir yer, bir konu vakfiyesinde nasıl belirtilmişse o şekilde kullanılması veya fonksiyon verilmesi bizim birinci vazifemiz''
Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, bir yerin vakfiyesinde belirtildiği şekilde kullanılmasının ve fonksiyon verilmesinin kendilerinin birinci vazifesi olduğunu dile getirerek, ''Darüşşifa olarak tahsis edilmişse bugün sağlık veya sağlığa yakın bir alanda fonksiyon verilmesi bizim birinci önceliğimiz. Bu çerçevede daha önce cami olarak vakfedilmiş yerler varsa bunları da cami olarak hizmete sunmak'' dedi.
Ertem, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde düzenlediği basın toplantısında kurum faaliyetleri hakkında bilgiler vererek gazetecilerin sorularını yanıtladı.
3 bin 750 eserin restorasyonu yapıldı
Eski eserlerin ayağa kaldırılmasına yönelik adımlar atıldığını belirten Ertem, son 10 yılda önceki dönemlere nazaran önemli işler yapıldığını bildirdi. Osmanlı döneminden kalan eserlerin yüzde 70'inin vakıflara ait olduğunu ve 20 bine yakın olduğunu anlatan Ertem, bu çerçevede 3 bin 750 civarında eserin restorasyonunu gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Yaptıkları restorasyonlarla ilgili eleştiriler aldıklarını kaydeden Ertem, İstanbul'da restorasyon konusunda tecrübeli kişilerin bulunduğunu ancak doğuya doğru gidildiğinde bu anlamda sıkıntıların görüldüğünü söyledi.
Süleymaniye, Fatih gibi camilerin restorasyonları için bilim kurulları oluşturduklarını anlatan Ertem, buralarda işin uzmanı hocaların yardımını aldıklarını ifade etti. Ertem, ''Son günlerde yaptığımız restorasyonlardan doğrusunu söylemek gerekirse ben memnunum ben vatandaşların da memnun olduğunu görüyorum'' dedi.
Ertem, Ortaköy Camisi restorasyonun 1 sene daha devam edeceğini bildirdi.
Vakıf senedinde neyse o işi yapmalı
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün birinci vazifesinin vakıfların aslına uygun yaşatılması olduğunu ifade eden Ertem, şunları söyledi:''Bir yer, bir konu vakfiyesinde nasıl belirtilmişse o şekilde kullanılması veya fonksiyon verilmesi bizim birinci vazifemiz. Bu çerçevede, eğer bir yer medrese olarak tahsis edilmişse orası eğitim faaliyetinde olmalı, darüşşifa olarak tahsis edilmişse bugün sağlık veya sağlığa yakın bir alanda fonksiyon verilmesi bizim birinci önceliğimiz. Daha önce cami olarak vakfedilmiş yerler varsa bunları da cami olarak hizmete sunmak.''
İznik Ayasofya Camisi'ni ibadete açtıklarını hatırlatan Ertem, burayla ilgili turizm potansiyelinin düşeceği yönünde eleştiriler aldıklarını ancak durumun bu şekilde gelişmediğini söyledi. Ertem, ''Burası fethin bir sembolü olarak vakfedilmiş ve camiye dönüştürülmüşse bize intikal ettiği şekliyle bizim orayı tekrar cami fonksiyonunu vermemiz gerekir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün vazifesi bu. Bunun için uğraş verir ama yapar yapamaz bu başka bir şey. Hangi konu olursa olsun sorumluluğumuz vakfiyesine uygun oraya hayat vermek'' dedi.
Antalya Kesik Minare Cami
Antalya'da bulunan Kesik Minare Camisi'nin fetih sonrası Şehzade Korkut tarafından cami olarak vakfedilen bir kilise olduğunu belirten Ertem, burayı da camiye çevirmek için projelerinin sürdüğünü bildirdi. Ertem, bazı kuruluşların bu duruma karşı muhalefet ettiğini ifade ederek, şunları söyledi:''Bizim vazifemiz vakfiyeye uygun bir esere fonksiyon vermek. Mimarlar Odası'nı veya Kent Konseyi'ni hiç ilgilendirmiyor. Onları ilgilendirdiğinin çok üzerinde bizi ilgilendiren bir konu bu. Mimarlar Odası'nın bir yerin hangi konuda fonksiyon verileceğiyle ilgilenmemesi lazım. O eserin mimari açıdan aslına uygun yaşatılıp yaşatılmadığı meselesiyle ilgilenmesi lazım. Kent Konseyi kalkıp da bir konuyla alakalı olarak vakfiyesini görmeden, vakfiyesini bilmeden 'işte biz böyle istiyoruz' diyerek bir konuyla alakalı fikir ileri sürmemesi lazım. Burası bize bırakılan bir emanet. Bize bırakılan emaneti de biz emanetçinin iradesi doğrultusunda yaşatmak zorundayız. Burada bir siyasi kaygımız yok. Burada tamamen vakfiye doğrultusunda hareket etme mecburiyetimizden, sorumluluğumuzdan kaynaklanıyor.''
Benzer durumda olan bir çok caminin çeşitli sebeplerle kullanılmadığını bir çoğunun müzeye dönüştürüldüğünü söyleyen Ertem, bu camilerle ilgili olarak da çalışmalarının sürdüğünü ifade etti.
Trabzon'daki Ayasofya Camisi ibadete açılıyor
Trabzon'da bulunan Ayasofya Camisi'nin Fatih Sultan Mehmet tarafından fetih sonrasında vakfedilerek camiye dönüştürüldüğünü söyleyen Ertem, 1960 yılına kadar cami görevini devam ettiren yapının Bakanlar Kurulu kararı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün rızası olmadan müzeye çevrildiğini dile getirdi.
Kültür Bakanlığı'nın halen Ayasofya'da 'işgalci' pozisyonunda olduğunu anlatan Ertem, konuyla ilgili açtıkları davayı kazandıklarını belirterek, ''Orayı da önümüzdeki günlerde süreçlerin tamamlanmasının ardından tekrar cami fonksiyonu verilerek ibadete açmayı düşünüyoruz'' diye konuştu. Ertem, Türkiye'de 7 Ayasofya bulunduğunu ve bunlardan 5'inin ibadete açık olduğunu söyledi.
Ertem, bugüne kadar azınlıklara ait olan 11 esere de vakfiyesine uygun olarak restorasyon yaptıklarını söyledi
İstanbul'daki Ayasofya
Bir gazetecinin İstanbul'daki Ayasofya Camisi'nin durumunu sorması üzerine Ertem, buranın Fatih Sultan Mehmet Vakfı olduğunu hatırlatarak, ''Benim bu konuyla alakalı verdiğim demeç, İstanbul'daki Ayasofya Camisi vakfiyesine göre camidir ve cami olarak ilelebet yaşayacaktır. Bizim Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak amacımız vakfiyesine uygun hayatiyet vermek. Ama burada karar merci biz değiliz. Karar merci olduğumuz noktalarda adım atıyoruz. Ama karar merci olmadığımız noktalarda takdir edersiniz ki adım atmamız mümkün değil. Biz sadece oranın durumunu söylüyoruz ki bu da herkes tarafından kabul ediliyor oranın cami olduğu, cami olarak vakfedildiği. Ama karar merci biz olmadığımız için çok fazla o konuda bir şey söylemek istemiyorum'' dedi.
Ertem, İstanbul'daki Ayasofya'nın Bakanlar Kurulu kararıyla müze yapıldığını ancak İznik ve Trabzon'daki Ayasofyaların Bakanlar Kurulu kararı olmadan farklı amaçlarla kullanıldığını kaydetti.
Satılmış ve kaybolan camiler ibadete açılıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte kaybolan camilerle alakalı bir süreç başlattıklarını ifade eden Ertem, bunu vakfiyelerde belirtilen hususlardan hareketle yaptıklarını, tamamen yok olan bazı camilerin restorasyonunun bittiğini söyledi. Türkiye'de satılmış ve konuta dönüştürülmüş camilerin de bulunduğunu dile getiren Ertem, bu tür camileri satın alarak ibadete hazır hale getirdiklerini bildirdi.
Ertem, satılmış ve kayıp camilerle ilgili araştırmaların devam ettiğini ve İstanbul ve Bursa civarında 150 yakın caminin satıldığına ilişkin bir bilginin mevcut olduğunu kaydetti.
Ertem, 2008 yılında Vakıflar Kanunu'nun değiştirilmesiyle Türkiye dışındaki vakıf eserleri konusunda da restorasyon çalışmalarını ilgili ülkelerin izni ile yapabilmeye başladıklarını ifade etti.
Cemaat vakıfları
Hak sahibi cemaat vakıflarının, mallarının iadesine yönelik sürecin 2003'te çıkarılan kanunla başladığını ifade eden Ertem, bu süreçte 365 taşınmaz hakkında olumlu karar verildiğini söyledi. Uygulama sırasında eksiklikler nedeniyle 2008 yılında yeni bir kanun çalışması yapıldığını ve 331 taşınmazın vakıflarına iade edildiğini belirten Ertem, yine eksiklikler olduğunu ve 2011 yılında yeni bir kanun çalışması yapıldığını bildirdi.
Yapılan son kanun çalışması doğrultusunda bin 560 müracaat aldıklarını ancak bunların büyük bir kısmının belge ve bilgi içermeyen başvurular olduğunu ifade eden Ertem, ''Bunu hakikaten samimiyetle bağlantılandırmak mümkün değil'' dedi.
Azınlık vakıflarına 1936 beyannamesinde beyan ettikleri bütün taşınmazları iade etmek gibi bir düşünceleri olduğunu söyleyen Ertem, 165 cemaat vakfından 116 vakfın başvuru yaptığını bildirdi.
Heybeliada Ruhban Okulu'nun tüzel kişilik problemi yok
Heybeliada Ruhban Okulu'nun çevresindeki 190 dönümlük arazinin de mülk sahibi olan Aya Triada Tepe Manastırı Vakfı'na iade edildiğini kaydeden Ertem, Ruhban Okulu'nun tüzel kişilik problemi olmadığını okulun açılması meselesinin kendileriyle ilgili olmadığını dile getirdi.
Üç cemaat vakfına tüzel kişilik hakkı tanıdıklarını anlatan Erdem, bunların iyi niyetin göstergesi anlamında önemli gelişmeler olduğunu söyledi.
Kiliselerin bağlı olduğu vakıfların bir kısmının temsilcisi kalmadığı için idaresinin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yaptığını dile getiren Ertem, bunların da restorasyonlarını yaptıklarını belirtti.
Cemaat Vakıfları'nda yapılan seçimlerle ilgili düzenleme çalışmalarının hatırlatılması üzerine Ertem, bunun önemli bir problem olduğunu kaydetti.
Seçim yapan vakıflardan 15 tanesinin mahkemelik olduğunu bildiren Ertem, 2002'ye kadar vakıfların ellerindeki taşınmazlara yatırım yapamadıklarını hatırlatarak, ''Bu anlamda bir yatırım yapma noktasında iş takibi yapıyorlar şu anda. Ne oldu vakfın gelirleri arttı rant arttı. Rant artınca da bundan istifade etmek isteyenlerin sayısı arttı. Eskiden seçimlere çok fazla itibar edilmiyordu şimdi her cemaat mensubu artık yönetimde olmak için bir gayret içerisinde. Onun için yönetime giremeyen dava ediyor. Bundan sonra tartışma daha fazlalaşacak'' diye konuştu.
Ertem, bir soru üzerine cemaat vakıflarıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) bir dava bulunmadığını kaydetti.
28 Şubat'ta kapatılan vakıflar
28 Şubat sürecinde kapatılan vakıflarla ilgili de bir çalışmaları olduğunu belirten Ertem, ''28 Şubat sürecinde kapatılan vakıfların yeniden hayat bulabilmesi için mutlaka ve mutlaka kanun çıkarılması gerekiyor. AİHM sürecinde devam eden bir dava var. O dava o vakıf lehine sonuçlansa bile diğerlerine emsal olmayacak her birisi yine AİHM'den aynı yönde bir karar çıkartmaları gerekiyor. O nedenle hepsini de kapsayacak mahiyette olabilmesi için mutlaka bir kanun çıkması lazım o kanunla ilgili de bir alt yapı hazırlığı var. Tabi hükümet ne zaman işleme koyar o konuda bir şey diyemeyeceğim ama onunla ilgili bir çalışmamız var'' diye konuştu.
28 Şubat'ta kapatılan 21 vakıf bulunduğunu ama hepsinin malvarlığı olmadığını ifade eden Ertem, kapatılma gerekçelerinin sorulması üzerine de, ''28 Şubat'ta hakim olan gerekçe sebebiyle bu vakıflar kapatıldı'' dedi.
Enes Kaplan/AA
Yorum Yaz