Akmerkez'in terasında permakültür zamanı!
Akmerkez’in terasında permakültür tasarımdaki bilgisiyle bir ilki gerçekleştiren Mimar Hasibe Akın, emlaktasondakika’ya konuştu.
27 yaşında pırıl pırıl genç bir mimar Hasibe Akın. İstanbul'un en önemli alışveriş merkezlerinden biri olan Akmerkez'in renovasyonunda görev alan Akın, herkese bir tüketim merkezinde üretimin de mümkün olduğunu gösterdi. Dünyanın küresel ısınma, iklim değişikliği gibi birçok sorunla karşı karşıya olduğu gerçeği bir tarafta dururken, kişisel çabalarla neler yapılabilineceğini görmek beni hem etkiledi hem de umut verdi. İşte bazılarına göre bir mimari yaklaşım, bazılarına göre organik tarım, bazılarına göre de bir yaşam felsefesi olarak adlandırılan ‘permakültür' olgusunu kişisel çabaları ve ekip arkadaşlarıyla 400 metrekarelik bir alanda hayata geçiren Akın'ın hikayesine buyrun…
Öncelikle pek çoğumuz için yabancı olan ‘permakültür'den başlamak gerek sanırım…
Permakültür, etik temelli, sürdürülebilir bir tasarım bilimi. 1970'lı yıllarda Avustralyalı Bill Mollison'ın ve öğrencisi David Holmgren ile birlikte geliştirdikleri bir kavram. Etik temeli çok önemli. İlk ilke, insanı gözet. Kendi ihtiyaçlarını dinle. İki, dünyayı gözet. Üç, oluşturduğun artı değeri birinci ve ikinci ilkeye vakfet. Hepimizin bu dünyada farkında olarak ya da olmayarak meydana getirdiği birçok artı değer var. Biz bu artı değerleri, insana, doğaya, hayvana verebiliriz. Tasarımla ilişkisine gelince; tasarım geliştirirken nedensellik boyutu önemli. Permakültürde ise tasarım, öğeler arasındaki etkileşimli çeşitlilik anlamına geliyor. Yani tek bir öge ile ne kadar çok şeye etki edip dokunabiliyoruz. Mükemmel tasarım diye bir şey yok. Bu dünyada tek değiliz, her şey birbiriyle etkileşimli. Birbirimizi anlamamız gerekiyor hangi habitatta yaşıyorsak. Bir şeyi nasıl göreceğine dair bir bakış açısı sunar işin aslında.
Mimar Hasibe Akın, ekip arkaşlarıyla birlikte Akmerkez'in terasında inanılmaz bir çalışmaya imza attı.
Akmerkez'de böyle bir çalışma yapma fikri nasıl oluştu?
AVM bambaşka bir dünya. Şehrin küçültülmüş bir ölçeği gibi. Birçok insan yaşıyor, devamlı kullanıcıları var, gelip gidenler var, tüketim var. Müthiş bir çıktı var. Yaşayan bir yer orası. İnanılmaz hikayeler var. Residansta, cephede, sinemadaki yenileme çalışmalarıyla ilgileniyordum. Bir öğle arasında Akmerkez'in terasından aşağıya bir baktım bir çöp kamyonu yanaşıyor. Kamyonun içine atılan atıkları gördüm. Yiyecek atığından mağazalardaki kartonlara, inşaat molozlarından plastik malzemelere kadar tonlarca atık. Ve her gün aynı saatte aynı şey devam ediyordu. Atılan şeyleri gördükçe içim gidiyordu. Bir süre sonra terasla ilgili bir proje yapılacağı söylendi. Bu arada yönetimin de benim permakültürle ilgilendiğimden haberi olmuştu.
‘ELLERİMİZLE GÜN AŞIRI TOPRAĞI KARIŞTIRDIK'
Ne yapılması planlanıyordu aslında oraya?
Halka açık bir çatı bahçesi. Birçok peyzaj firmasıyla görüştük. Çok iyi işler de vardı. Ama benim içimde tamamen doğal ve yaşayan bir alan oluşturmak vardı.
İşe nereden başladınız?
Önce orada yapılabileceklerle ilgili yönetimi bilgilendirmeye başladım. Peyzaj firmaları arasında permakültürle ilgili olanlar vardı. Onlara bu alanda neler yapılabileceğiyle ilgili bir brief verdim. Ardından yönetim tarafından o alanın dümdüz çim olması kararı çıktı. Çimin avantaj görünen taraflarını ve dezavantajlarını masaya yatırdık, neticede dümdüz çim yapılacaktı. Olsun, amaç doğru bildiğimizi uygulamak değil mi… Çimin de gereksinimlerini karşılamak için ne yapabilirdik? İlk önce bu alanda toprak üretimiyle başladık. Mutfak şefleriyle konuştum. Onlara özel kovalar verdik, atıklarını kaynakta ayrıştırmaları için. Temizlik ekibi devreye girdi. Onlarda farklı bir ayrıştırma sistemi uyguladı. Belli işlemlerden sonra 3-4 haftada organik atıktan mis gibi kokan bir toprak elde ettik. Yurtdışından ph metreler getirdim. Ellerimizle gün aşırı karıştırdık toprağı. Sıcaklıklarını, değerlerini ölçerek bütün ekiple birlikte büyük emek verdik. Ve çok büyük bir miktarda atığı dönüştürdük.
‘ANADOLU'DAKİ ÇİFTLİKLERLE İRTİBATA GEÇTİM'
Hangi alanda yaptınız bunları?
AVM'lerin üstü genelde mekanik ve elektrik cihazların yerleştirildiği alanlar olur. Atıl durumda mekanlarımız vardı. Görüntü kirliliğine sebep oluyordu bu alanlar. O alanın içindeki bir bölümün dönüştürülmesine karar verildi. Bu sefer o alana ait bir projelendirme yaptım. Bu sefer de inşaatta çıkan bir sürü atık vardı. Ahşaplar, taşlar, su boruları bunların hepsini yukarı taşımaya başladık. Onları aldık, kestik, biçtik. Projeye uygun yerlere yerleştirdik. Bu işi yaparken herkes seferber oldu. AVM'nin iki bahçıvanı vardı. Onlara gidip anlattım yapacaklarımızı. Hep birlikte bir sürece başladık. Anadolu'daki çiftçilerle irtibata geçtim. Yerli atalık tohumlar istedim. İnsanlar kendi elleriyle dikti. Faaliyetlerin bir kısmı halka açık, toplum katılımıyla da yapılabilirdi. Ekolojik takvimi kaçırmamak adına kısıtlı süremiz vardı. Bu projede kendi içimizde çözüme gidebildik ve bu mucizeye daha çok yönetim çalışanlarından ilgi ve isteği olanlar tanık olabildi. AVM renovasyonu bitti. Sonra da ben oradan ayrıldım.
Neler yetiştirdiniz orada?
Mayıs başında başladık. Haziran sonunda yapılan iş yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Şu an fışkırıyor tüm ürünler: Kavun, karpuz, mısır, kabak, fasülye, ayçiçeği, domates, patlıcan, biber, salatalık, enginar, salatalık malzemeler: marul, maydanoz, dereotu, kekik, reyhan, fesleğen, hardal, kişniş… Envai çeşit aromatik ve tıbbi bitkiler. İstanbul endemik ağaçlarından bazıları. Yani bu mevsimde yenilebilecek ne varsa yetiştirdik. Ağaçlarımız var. Solucanlarımız bile vardı ama ben gittikten sonra maalesef ölmüşler. Orda çalışanlar, yaşayanlar koparıp alıyor hasadı. Ama burada önemli olan sürdürülebilirlik. Üretim devam ederken projenin kendi kaynağı da içinde oluşturmasına olanak tanıyor bu iş. Mesela orada yetişen frenk üzümünden Papermoon'da bir tatlı yapılabilir. Para kazandırmasını bir kenara koyuyorum, bu konuda sektörde böyle bir alanın açılmasına önem veren bir vizyonun ortaya konması başlı başına bir artı değer.
‘İNSANLAR BUNLARA ÖZLEM DUYUYOR'
AVM'de çalışanlar, residansta yaşayanlar nasıl karşıladı bu durumu peki?
İşin esas güzel tarafı, biz kendi çekirdek kadromuzla bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Ama bir gün residansta oturan çok büyük bir firmanın yönetim kurulu danışmanı “Bir şey rica edeceğim. Daha açmadınız sanırım ama mümkünse akşamları burayı ben sulayabilir miyim. Her hafta sonu Şile'deki evime sadece toprağa ve hasada dokunabilmek için gidiyorum" dedi. İnsanlar bunlara özlem duyuyorlar anlayacağınız.
Senden sonra da devam eder mi orası sence?
Umarım devam eder. Bu işe istekli birileri olduğu sürece neden devam etmesin. Benim endişem zamanla oranın herhangi bir peyzaj alanına dönüşmesi. Mevzu aslında bir bitki yetiştirmek değil. Böyle projelerin oradan başlayarak bulunduğu mahalleyi, bölgeyi, şehri dönüştürebilme potansiyeli.
‘SORUN DİYE GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEYLER ÇÖZÜMÜN TA KENDİSİ'
Büyükşehirlerde yaşayan birçok insan başka yerlere gitmenin, bir köyde, bahçeli bir evde yaşamanın hayalini kuruyor. İnsanlar mevcut alanlarında permakültürü nasıl yaşamlarına sokabilir mi?
Ekip-biçmek, balkonda, bahçede bunu yapmak en kolayı. Esas mevzu o işin sürdürülebilirliği. Her neredeyse, okuldaysa bahçesinde ya da bir dağda. Öncelikli olarak insanlar birlikteliğin gücünü deneyimlemeli. Sende bir ateş varsa, bende bir ateş varsa bu bir araya geldiğinde iki ateş etmiyor, on ateş ediyor. Bu iletişim dillerimizin geliştirilmesi gerekiyor. “Şiddetsiz iletişim” dediğimiz benim de projelerime katılanlarla geliştirmeye çalıştığım bir iletişim yöntemi var. Bu işin sosyal permakültür tarafı. Geoff Lawton'ın çok güzel bir sözü var: Dünyanın bütün sorunları bir bahçede çözülebilir! “Sorun diye gördüğümüz şey aslında çözümün ta kendisi.” bir yandan. Örneğin bir alandayız ve bir sürü böcek var. Orda böcek sorunu yok orda az ördek çözümü var. Bakış açımızı bu yönde kullanmak gerekiyor. Bunlar benim bulduğum bilgiler değil, sadece hayatta uygulamaya dökmeye çalıştığım bilgiler.
İstanbul gibi bir şehirde yapılabilir mi bu?
Karın tokluğuna yaşanılan bir şehir olmaktan çıkabilir burası. Daha yaşanabilir, sürdürülebilir olabilir. Anneannemin hiçbir atığı olmaz mesela. Attığı şeyi tavuk yer, o yemedi inek yer, onun yemediğini arı yer. Onun para kazanmasına gerek yok. Gayet de mutlu. Şehirler niye buna dönüşmesin.
‘KIRSALLA KENT ARASINDAKİ UÇURUMU YOK EDİYOR'
Permakültür çok bilinmemekle birlikte sadece elit kesimin ilgi alanındaymış gibi gözüküyor…
Benim annem babam çiftçi. Onlarda permakültür eğitimini tamamladı. Kaz Dağları'ndaki arazilerinde iş yapıyorlar. Babam hep “Anadolu, mesela Konya merası bomboş kızım. Niye bu işler oralarda yapılmıyor. Niye herkes İstanbul'da, Ege'de” diyor. “Kentin talepleri değiştikçe belki kırsalın çözümleri de değişir baba” diyorum. Bu da bir adım geçiş süreci, yavaş yavaş değişecek. Tek doğru bu işi kentte yapmak değil. Herkes farklı alanları tutuyor, hepsi ayrı ayrı çok kıymetli. Şehirde doğmuş büyümüş, doğa ile iletişimini permakültür ile karşılaşınca geliştirmeye başlamış bir kimsenin bir anda Anadolu'ya göçmesini, artık köyde yaşamasını, bir anda köydekilerle harika bir uyumda anlaşmasını beklemeyi gerçekçi bulmuyorum. Permakültür kırsal ile kent arasında açılan uçurumların erimesine katkı sunan bir bilim. Bu yüzden de aşığım ona. Tabii bulunduğumuz bölgede kuracağımız ilişkilerin gelişmesinde sosyal permakültürün önemi çok büyük. Burada işime çok yarayan bir yöntem olarak Non-Violent Communication olarak da bilinen Marshall Rosenberg'in Şiddetsiz İletişim yöntemine tekrar vurgu yapmalıyım.
Mesela sitelerin içine permakültür nasıl entegre edilebilir?
Eğer bir projenin permakültür tasarımıyla şekillenmesi düşünülüyorsa eğer o arazinin seçiminden, dış kaynak dediğimiz rüzgar, su, güneş gibi faktörlerine ve içsel kaynaklarına göre şekillenmesi gerekiyor. Kullanılan malzemelere, açılan alanlara göre. Permakültür teknikleri şu an var olan bir projeye de entegre edilebilir. Evet var olan bir proje bir permakültür projesi olamaz. Çünkü baştan permakültür prensiplerine göre tasarlanmamış. Permakültür projesi sadece bahçe yapmak değil.
‘DÖNÜŞÜM ADIM ADIM OLACAK'
Permakültür Türkiye'deki gayrimenkul firmaları tarafından bilinip tercih ediliyor mu?
Permakültür tasarımı, Türkiye'deki gayrimenkul sektörü için de yeni bir kavram, yeni bir anlayış ve çok büyük bir ilgi var. “Sürdürülebilirlik” kavramı gibi bunun da içinin boşaltılmaması temennim. Yatırımcıya bunun bütüncül bir tasarım sistemi olduğunu iyi anlatmak önemli. İyi anlatınca zaten firmalar oluşabilecek handikapları kendileri görüp söylüyorlar. Etik temelini iyi anlatıp firmaların projelerinde oluşabilecek handikapları yakalamasına alan açmak en güzeli. Danışmanlık isteyen gayrimenkul firmalarından bir tanesinin ekibiyle yaptığımız bir toplantıda firmanın genel müdürü dedi ki; İnşaatın ortasında bilmem kaç metrelik havuz olacak. Dubai'de tasarlanan özel su, lazer şovu olacak, aylık 2 milyon da elektrik faturası olacak. Sizin bize vereceğiniz hizmetin etkisi ile bizim havuzla vereceğiniz etki boy bile ölçülemez. Ve sizin yapacağınız şeyin neredeyse maliyeti neredeyse devede kulak. Bir yandan sizinle çalışmak istiyoruz ama biz bir yandan çevreye bu kadar zarar verirken permakültür yöntemlerini projeye dahil etmeye çalışmak nasıl olacak Hasibe Hanım. “A bir dakika” dedim; Önceden belki bunu dillendirmezken şimdi bir anda sizi endişe bastı ve şimdi projenizin samimiyetini sorguluyorsunuz. Şahane. Endişelenmeyin bu bir permakültür projesi olmayacak zaten. Size bu yaklaşımla neler yapılabileceğini anlattım, yaptıklarınızı gözden geçirdiniz. Hiçbir şey tamamen iyi veya tamamen kötü değil. Belki bu projede hepsi gerçekleşmez ama bir sonraki projenizde artık daha farklı bir görme biçimiyle daha fazlasını gerçekleştirebilirsiniz. Dönüşüm, adım adım.
‘PERMAKÜLTÜR ÇALIŞMALARINA ÖNCÜLÜK ETMEK ÇOK ÖNEMLİ'
Gelecekte permakültür uygulamaları Türkiye'de yaygınlaşır mı sizce?
Akıllı yatırımcılar bu işe baştan girecekler kesin. Hem yaşayan hem yapan kazanacak. O işlerde de bunu samimiyetle ve felsefesini kavrayarak yapanlar, “hoşluk” olsun diye yapanlardan ayrılacak. Bir sitenin bowling salonunun ya da havuzunun olması artık insanları cezbetmiyor. Hepsi birbirinin aynı oldu. İnsanlar hakiki ve samimi şeyleri anlıyor ve peşinden gidiyorlar. Peşinden gittikleri şeylerin izinden sevdikleri de geliyor. Bununla ilgili öncülük etmek çok önemli.
Hayalindeki proje nedir?
Hayal projemi yazdım. Mimarlık okurken kaldığım yurdun penceresinden bakarken dedim ki: Niye bu işi bu kampüste yapmıyoruz. O ateş içime düştükten sonra oturdum ve İTÜ Maslak Kampüsü'nün Permakültür ve Sürdürülebilir Yaşam Merkezi'ne dönüştürülmesiyle ilgili bir proje yazdım. Ardından bunu sundum. Rektörlük buna sahip çıktı. Kalkınma Ajansı'ndan hibe için başvurduk ama hibe çıkmadı. Fakat yılmak yok.
‘PROJEME HİBE ARIYORUM'
Neler yapılacaktı bu merkezde?
Üniversiteler çok önemli. Üniversitelere ülkenin dört bir tarafından gençler geliyor ve dağılıyorlar. Bölgesel kalkınma için bundan daha güzel ne olabilir. Ama ne oluyor. Mezunlar iş olanağı yok diye veya istemediği için memleketine geri dönmüyor, İstanbul'da kalıyor. Niye hepimiz burada yığıldık. Memleketinde kendine bir alan bulamıyor. Öncelikli olarak öğrencilerin, mahallelinin, herkesin dahil olduğu bir proje bu. Üniversitenin kendi içine kapalı yapısı olmayacak artık, proje ile çevresine de fayda sağlayabilecek bir sistem kurguladım. Eğitimler, doğal mimari öğeleri olacak, tohum bankası, kampüsün tüm besinleri ve ihtiyaçlarının kampüs içinde üretileceği bir alan. İçinde arılar, keçiler, inekler dolaşacak. Aynı zamanda organik atıklarımızın geri dönüştürüldüğü, biodizelin üretildiği bir alan. Örneğin ben mimarlık okudum. Ama beton çelikten başka yapı detayı öğrenmiyoruz fakültede. Taşıyıcı sistem olarak. Toprak, taş, bambu, tahta var. Ama öğrenmiyoruz bunları. Mesela ben bir ormanın ortasında kalsam kendi barınağımı nasıl yapacağımı bilmiyorum. Nasıl bilmem. Bunların öğretildiği, paylaşıldığı ve bu bilginin üniversiteden başlayarak dağıldığı bir imkan mekan tanıyor bu proje. Hala projeye hibe verecek bir yer arıyoruz, samimi önerilere ve desteklere her daim açığız.
Yaptıklarını takip etmek ve sana ulaşmak isteyenler nereden ulaşabilirler?
Web sitesinin çalışmaları devam ediyor. Sosyal medyayı aktif kullanmaya çalışıyorum. Facebook'ta bu tarz paylaşımlarım zaten herkese açık. Mail adresim: [email protected]
Merve N. Güreş/Emlaktasondakika.com
- Etiketler:
- akmerkez
- permakültür
- hasibe akın
Yorum Yaz