İnşaatın mutfağındaki gizli gönül kapıları
150 metre yükseklikten İstanbul'u kuşbakışı seyredip, işçilerle sohbet ettim
Bugünkü yolculuğum günümüzün yükselmeye devam eden inşaat sektörünün kalbine. Milyon dolarlık inşaatların emektarı işçilerin arasına. Diyeceksiniz, 'Ne okuyacağım inşaat işte, bildiğimiz şeyler.' Ben uzun zamandır yaşadığım en keyifli sabah kahvaltılarından birini, İstanbul'a 150 metre yukarından bakmanın hafif korkutucu havasını ve inşaat malzemeleri arasında yaşamın mucizesini hatırlatan güvercinlerin selamını paylaştım günü karşılarken. Şırnak'tan, Kars'tan, Adana'dan, Hatay'dan, Diyarbakır'dan, Sakarya'dan ve Türkiye'nin nice şehirlerinden ailelerini, sevdiklerini, memleketlerini uzakta bırakıp İstanbul'da ekmek parası peşindeki emektarların hikâyelerini dinledim, türküler, duvar yazıları, şakalaşmalar, çaylar eşliğinde iş şartlarını konuştuk. Ve evimin yanında kimi sabahları gürültüsü ve tozuyla uyandığım bu inşaatın gönül kapısını keşfettim.Aslında her sabah, gün yeni doğarken evimin önündeki çeşitli şantiyelerde erkenden başlayan yaşam ve çalışmalar meraklandırdı beni. Yarışlarda hep hissettiğim garip bir his vardır. Uzun süre olmasa da bir hafta on gün, bir yabancı şehre yerleşir, servis alanında sabah kahvaltıları yapar, gündüz yarışımızı yapar ve sonrasında yine aynı servis alanına geri döneriz. Vakit geldiğinde ise hem eve özlemin keyfi, hem de alışılan yeri bırakmanın hafif hüznü olur aslında her seferinde. Bir de orada her sabah görmeye alıştığınız dünyanın her yerinden farklı insanlar; mekanikler, yarışçılar, kısacası burada kurulan komşulukları terkedişin hüznüdür bu. İnşaatlarla ilgili de aynısını hissediyorum. Acaba, her sabah aynı yerde uyanıp, yemek yiyerek, aynı projede çalışarak kurulan dostluklar nasıldır? Eve hasret, başka şehirlerde uzun süre kalmanın yürekte etkileri nelerdir? Yanık türküler neden hep yükselir betonların arasından? Mesela cevabı… Gökhan Öztürk… Aslen Sivas'lı ama doğma büyüme Adana'lı. Bütün inşaatın neşesi o. Birkaç 'tik'i sayesinde, herkesin elektriğini alıyor. Hem de her an kendisiyle uğraşılmasını güler yüzle karşılayacak kadar olumlu. Kendisiyle sohbet edebilmek zor oldu, çünkü arkadaşları sürekli uğraşıp tikini hatırlattıkları için, hep beraber kendisinin de izniyle gülmekten konuşmaya çok geçemedik. Ama en sonunda fırsat bulup o inşaatın soğuk demirleri arasında donmak üzere olan iki güvercini bu kış kurtarıp, 6 çiftten oluşan güvercin ailesini kurduğunu anlatırken, inşaatın aradığım ruhuna en büyük kapıyı açtı.
Mesela cevabı… Yunus Öztürk. Gümüşhane'li… Dış cephenin üzerinden, İstanbul'a 150 metre yukarıdan bakmak deneyimini benim aksime her gün yaşayan kişi. Anılarını soruyorum, korktuğu anlar olup olmadığını. İstanbul'daki bir çok yüksek gökdelende çalıştığını ve hiç korkmadığını söylüyor. Hatta tam olarak, ben yükseklik korkusuyla aşağıya zor bakarken, 'OOOO, sepetle çok uçtuk, hatta bir gün tam uçuyorduk, ama hiç korkmadım.'…dedi.
Mesela Kars'tan gelen ve eşi birkaç aya çocuk bekleyen ve ailesine hasreti yüzünden okunan Çetin Karadeniz…. Doğacak bebeğinin ismini sorduğumda ' Allah ne verirse, hayırlısı…' cevabını tevazuyla veriyor. 'Keşke Kars'ta imkan olsa burda kazandığımın yarısını kazanıp çalışmaya razıyım. Ailem, kardeşlerim orada. Neden burada olmak isteyeyim ki ? diyor. 'İnşallah bizim oralar da daha çok gelişir ve evimizden uzakta değil yakında çalışırız. Neden gurbet isteyelim ki.' diyerek hüzünlerin, özlemlerin geldiği yeri işaret ediyor…. 'Son gelişmeler çok güzel, keşke her tarafında iş imkanı yeterli olsa, buralara gelmesek. Yatırım daha çok yapılsa, barış süreci, devam etse, herkes huzuruna kavuşsa.' diyor… 'Düşün çocuğun olacak nasıl büyüdüğünü görmüyorsun…' diyor.
Türkiye/Burcu Çetinkaya
Yorum Yaz