İstanbul'un kaç aylık suyu var?
Son iki yılda kuraklığa yenik düşen İstanbul barajları, Ocak ve Şubat aylarında gelen yağışlarla adeta taşma seviyesine geldi.
Peki 2020 ve 2021’de barajların sürekli can çekiştiğini düşünürsek, bugünkü durumu nasıl yorumlamak gerekiyor? Biraz olsun nefes aldıran bir sürecin içinde miyiz yoksa tehlike hâlâ devam ediyor mu? Uzmanlar hurriyet.com.tr'ye anlattı.
İklim değişikliği, dünyanın birçok yerinde artan su kıtlığına ve kuraklığa neden oluyor. Türkiye ise bunu en derinden yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle son iki yılda yaşananlara baktığımızda durumun hiç de iyiye gitmediği gözle görülüyor.
Örneğin 2020’de Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün ortaya koyduğu haritada, Türkiye Aralık 2020’yi ‘şiddetli Kuraklık’ riskiyle karşıladı. Ülkemizin batısı, ortası ve Doğu Anadolu Bölgesi ‘acil durum’ gerektirecek şekilde kış mevsimini, şiddetli kuraklıkla geçirdi. Tablo 2021’de de değişmedi.
Türkiye'nin doğusu, Ege'nin güneyi ve Akdeniz, olağanüstü kurak günler yaşadı. Zaten Ege ve Akdeniz’de yaşadığımız orman yangınları ile bu durumu, en derinden ve sarsıcı bir şekilde hissettik. Kurak geçen 2020-2021 yıllarında doğal olarak barajlardaki su seviyesi de önemli ölçüde düştü ve büyük bir su sorununu ortaya çıkardı.
Birçok barajımızda su seviyesi ortalamaların oldukça altına indi. Barajlardaki bu sorun ise en çok İstanbul’u etkiledi ve ‘Su kıtlığı yaşanır mı?’ korkusunu gündeme getirdi. Hatta İstanbul’da son 10-20 yıla kıyasla yağışlar bir türlü yüksek düzeyde gelmedi ve aksine her yıl giderek daha da azaldı.
2022, İSTANBUL BARAJLARININ YÜZÜNÜ GÜLDÜRDÜ AMA YETERLİ Mİ?
Fakat 2022’de işler biraz olsun tersine dönmüşe benziyor. Ocak ayında başlayan kar yağışı ve yağmur tüm yurdu etkisi altına aldı. Doğal olarak bu durum İstanbul’un barajlarının da yüzünü güldürdü. Trakya'nın Istranca Dağları'ndan İstanbul'a su taşıyan en önemli barajlardan, Kırklareli'nin Vize ilçesi Aksicim Köyü yakınlarındaki Kazandere ile Pabuçdere barajları, bölgedeki yağmur ve karlar ile doldu. Hatta taşma tehlikesi yaşadı.
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi'nin resmi internet sitesi verilerine göre, geçen yılın Ekim ayında yüzde 8,02'ye düşen Kazandere'nin doluluk oranı, şimdilerde yüzde 95,51'e, 3,19 olan Pabuçdere'nin doluluk oranı ise yüzde 95,83'e yükseldi.
İstanbul'a su sağlayan Istrancalar Barajı'nın 22,34 olan doluluk oranı da 84,63'e çıktı. Şehirdeki 10 barajın ortalama doluluk oranı da yüzde 80,37 olarak ölçülerek, yüzlerde biraz olsun tebessüme neden oldu.
‘SEVİNDİRİCİ BİR DURUM AMA YÜZDE 80 DOLULUK YETERLİ OLMAYABİLİR’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay “İstanbul içme suyu barajlarının Şubat ayı ortasında yüzde 80 doluluk seviyesinde bulunması sevindirici bir durum” dedi ama yeterli olmadığının da altını çizdi:
“Bu yıl Ocak ve Şubat ortasına kadar mevsim normallerine yakın yağış alınması nedeniyle barajların yüzde 80 doluluk oranlarına ulaştığını söyleyebiliriz. Son 10 yılda barajlardaki ortalama su bütçeleri düşünüldüğünde rahatlamanın mümkün olmadığını, Şubat ayına yüzde 80 doluluk miktarıyla girilse bile havzanın yıl içinde ortalama seviyede yağış almaması durumunda ertesi yıl, doluluk seviyelerinin kritik seviyelere düştüğü görüldü. Yani suyun tasarruf edilmesi ve bilinçli kullanımı her zaman büyük önem taşıyor.”
‘NEFES ALDIRAN SÜRECE GİRDİK AMA BUHARLAŞMA YOLUYLA DA KAYBETTİĞİMİZ SU ARTIYOR’
Boğaziçi Üniversitesi Su Yönetimi Uzmanı Dr. Akgün İlhan da “Nefes aldıran bir sürece girdik ama bu, bir daha kurak dönem olmayacak anlamına gelmiyor” diyerek, oldukça önemli uyarılarda bulundu:
- Aslında kurak dönemlerin sonunda yağışların yükselmesi beklenen bir şeydir ama bu durum maalesef uzun sürmez. İstanbul’da yaşanan 1989-1990, 1993-1994, 1999-2000, 2007-2008, 2013-2014 ve 2019-2021 kurak dönemleri gösteriyor ki bir iki senenin yağışlı geçmesi, kuraklığın bittiği anlamına gelmiyor. Üstelik iklim afetleri, suyu toplama, depolama, dağıtma gibi faaliyetlerimizi de olumsuz etkiliyor.
- Örneğin aşırı yağışları bırakın, ortalama şiddette bir yağmur yağdığında bile İstanbul’un giderek betonlaşması ve yeşil alanlarını kaybetmesi dolayısıyla su havzalarında yeterince su toplanamıyor.
- Bu yoğun yapılaşma aynı zamanda sellere de neden olup, su altyapılarına zarar verebiliyor veya kanalizasyon sistemini tıkayabiliyor. Kurak dönemlerde ve sıcak dalgası yaşanan günlerde ise barajlarımızdan buharlaşma yoluyla kaybettiğimiz su arttığı için depoladığımız suyun bir kısmını da kaybediyoruz.
‘EN AZ 7 AYLIK SU STOĞU VAR AMA...’
Yüzde 80 seviyeleri şimdilik iyi görünse de yine de yaz ve sonbahar dönemlerini belirleyecek olan bahar yağışları… Eğer bahar döneminde beklenen yağmurlar gelmezse, yaz aylarına yüzde kaç doluluk oranıyla girersek yazı rahat bir şekilde çıkarabiliriz?
Prof. Dr. Meriç Albay, “Nisan sonunda barajlarda ortalama doluluk oranı yüzde 80 olması durumunda yaz ayları; hatta sonbahar aylarında içme suyu sorunu yaşanmaz” dedi ve ekledi:
“Şu anda barajlarda yaklaşık 700 milyon metreküp su bulunuyor. İstanbul da günde ortalama 3 milyon metreküp su kullanıldığı düşünülürse en az 7 aylık su stokunun olduğu görülür. Fakat bu durum İstanbul’u rahatlatmamalı, yağış olmaması durumunda bir sonraki yıl büyük sorunlar ile karşılaşılabileceği unutulmamalı.”
MELEN HAVZASI’NDAN SU TRANSFERİ DURDURULDU
‘Ne ‘Melen Sistemi’ ne de gelecekte inşa edilmesi planlanan barajlar şehre yetmez’
İstanbul’un günlük içme ve kullanma suyu ihtiyacı ortalama 3 milyon 200 bin metreküp. Bu ihtiyacın önemli bir miktarı ise şehrin barajları dışında Melen Havzası’ndan karşılanıyor. Ocak ve Şubat döneminde yağışlar fazla olunca ve bazı barajlarda taşma tehlikesi gündeme gelince Melen’den su transferi şimdilik durduruldu. Peki bu durum Melen’e biraz olsun nefes aldırır mı? Ya da Melen şehrin su yüküne ne kadar daha destek olabilir?
Melen için “Şu anda ve gelecek yıllarda İstanbul’un içme suyu ihtiyacının karşılanmasında önemli bir yer tutuyor” diyen Prof. Dr. Meriç Albay, “Melen Barajı hazır olmamasına rağmen İstanbul’un içme suyu ihtiyacının yaklaşık yüzde 50’si Melen’den sağlanıyor. Bu nedenle gelecek yıllarda da Melen Çayı İstanbul’un içme suyu ihtiyacını sağlayacak ana kaynak olarak gösterilecek” dedi ve yine de kuraklığa yenilebilir uyarısında bulundu:
“Ülkemizin gelecek yıllarda iklim değişimi gibi önemli bir sorunla daha fazla yüzleşecek olması endişeye neden olan bir durum. Uzun süreli kuraklık sorununun yaşanması halinde akarsuyun debisinin kayda değer oranda düşmesi beklenmesi gereken bir süreç. Bu yüzden ülkemizin İstanbul gibi büyük bir metropolünün içme suyu ihtiyacının önemli bir kısmını bir kaynaktan sağlanması gelecek yıllarda önemli sorunların ortaya çıkmasına yol açacak. Bir su bilimci olarak bu durum beni de oldukça korkutuyor.”
Gelen yağışlarla birlikte sürekli gündeme gelen Pabuçdere Barajı'ndaki toprak üzerinde duran, 'Can güvenliği bakımından göle girmek tehlikelidir' yazısı da suların içinde kaldı. Ayrıca Pabuçdere ve Istrancalar barajlarının doluluk oranı son yılların en yüksek seviyesine ulaştı.
Kuraklıkla boğuşan barajlarda kar sevinci! Şu an İstanbulun kaç aylık suyu var?
“Ne Büyük Melen Sistemi ne de gelecekte inşa edilmesi planlanan Sungurlu ve İsaköy gibi başka barajlar ve sutaşıma sistemleri bize yetemez” diyen Dr. Akgün İlhan ise konuyu şu şekilde özetledi:
- Her yeni barajın su altyapısının ve tesisin yerel yönetimler için ek maliyet olduğu unutulmamalı. Bu maliyetler ister istemez su faturalarına yansımak zorunda. Aksi takdirde su hizmetlerinin devamı sağlanamaz. Bu durumda içme kullanma suyu artan bir hızla pahalanır ve suya ekonomik erişimde sorunlar ortaya çıkar.
- Su desteğini bize verecek en sürdürülebilir ve emin destek, başka bir baraj değil. Su kullanımımızda tasarrufa neden olacak davranış değişiklikleri… Yani gri suyun yerinde ve yeniden kullanımı ve yağmur suyu hasadı gibi… Yani, artık tek çare, su talebini küçülterek su arzını büyütmek.
‘TUZLU SU ARITIMI ÖNEMLİ AMA SIKINTILAR OLUŞTURABİLİR’
Su kıtlığına karşı tuzlu su arıtma seçeneği de bazen gündeme geliyor. Özellikle Desalinasyon (Suda mevcut tuzu, mineralleri ve diğer maddeleri gidererek; içme, sulama, kullanma amaçlı su elde edilmesi) tesisleri de çare olarak seçenekler arasında duruyor. Ama bunun uzun vadede ne gibi zararları olabilir, nasıl sorunlar doğurabilir?
Prof. Dr. Meriç Albay, “Uzun yıllardan beri Singapur, Malezya, İspanya ve İsrail de deniz suyu arıtılarak tatlı su ihtiyacı karşılanmaya çalışılıyor” dedi ve İstanbul özelinde şu bilgileri paylaştı:
- Tuzlu sudan tatlı su elde edilmesinin su krizinden kurtulmak için en ideal çözüm olarak takdim ediliyor. Fakat tuzlu suyu arıtırken nehir ve göllerdeki suyu arıtmaktan çok, daha fazla enerji tüketildiği de unutulmamalı.
- Tuzlu su arıtımında tatlı suların arıtımına göre üç kat daha fazla karbondioksit üretildiği de akılda tutulmalı. Hem arıtım sürecinde ortaya çıkan büyük tuz kütlelerin tekrar denize iade edilmesi sürecinde ekosisteme vereceği potansiyel zarar, hem tüketicinin birim miktardaki suya ödeyeceği ücretin yüksekliği, hem de yüksek enerji tüketimi nedeniyle denizden su arıtımı konusu çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli. İstanbul özelinde ise Marmara Denizi’nin su kalitesi düşünüldüğünde bu yöntemin başka sıkıntılar oluşturacağı da unutulmamalı.
‘AYAĞIMIZI SUYUMUZA GÖRE UZATMALIYIZ’
Dr. Akgün İlhan ise “Ayağımızı suyumuza göre uzatmalıyız” diyerek, desalinasyon tesislerinden önce üzerinde durulup doğru adımlar atılması gereken durumun nüfus olduğunun altını çizdi:
“Türkiye’nin kentleşme ve nüfus politikaları, nüfusun büyük çoğunluğunun İstanbul başta olmak üzere birkaç büyük şehirde toplanmasının önüne geçecek şekilde yeniden düzenlenmeli. Bu kolay değil ama artık bıçak kemiğe dayandı da kesiyor. Bu kadar nüfusa ve yapılaşmaya ne su ve iklim ne de toprak dayanabilir. İş, eğitim ve sağlık gibi temel alanlarda eşit olanaklar diğer kentler ve kırsal alanlar için de sağlanabilse, İstanbul’un nüfusu böyle sürdürülemez şekilde artmayacaktır”
Dr. İlhan’ın nüfus detayına katılan Prof. Dr. Albay ise “2021 yılında sadece İstanbul’un nüfusu yaklaşık 400 bin kişi arttı. Bir kişinin çeşitli ihtiyaçlar için günde 200 litre su tükettiği düşünülürse yılda yaklaşık 75 milyon litre daha fazla tüketileceği anlamına gelir. Bu durum sürdürülebilir değildir” dedi ve konuyu şu şekilde özetledi:
- Bireylerin yapacağı tasarruf kadar kamunun ve özel sektörün su tüketimini azaltacak önlemler alması büyük önem taşıyor. Örneğin 2000’li yıllarda kabul edilebilir nüfus artışıyla büyüyen Paris’in kişi başına düşen su tüketimini azalttığı biliniyor. İstanbul’un hızlı nüfus artışı ile büyümesi ise bütün planlamaların önüne geçecektir.
- Bu konuda şehir plancıları, harita mühendisleri, mimarlar, su bilimciler, çevre mühendisleri, sosyologlar, ilgili STK’lar ve bakanlıklar ile özel sektör bir araya gelmeli ve şehrin daha rasyonel büyümesi için planlar yapmalı.
- Su kalitesi ve yönetimi üzerine çalışan bir uzman olarak sadece İstanbul için değil ülkemiz su kaynaklarının kısıtlı olması nedeniyle ülkemizin birçok bölgesi için büyük endişe taşıyorum. Su yönetiminde yeni bir yaklaşımlara ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum.
Yorum Yaz