Paris İklim Anlaşması nedir?
12 Aralık 2015'te, 195 ülke tehlikeli boyutlara ulaşan küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele için Paris İklim Anlaşması'nı kabul etti
Dünyanın akciğerleri olarak bilinen Amazon yağmur ormanlarından Avustralya'ya, ABD'den Sibirya'ya orman yangınları, 2020 yılında sayısı 30'u bulan ve rekor kıran kasırgalar, rekor seviyelere yükselen hava sıcaklıkları ve Kuzey Kutbu'nda buzulların hızla erimesi iklim değişikliğine bağlanıyor.
Peki, 5 yaşına giren Paris İklim Anlaşması gezegeni kurtarabilecek mi? Bunu da anlaşmadaki taahhütlerin yerine getirilmesi ve dünyayı en fazla kirleten ülkelerin iklim değişikliyle mücadelede ne tür adımlar atacağı gösterecek.
Beş yıl önce bugün, 12 Aralık 2015'te, 195 ülke tehlikeli boyutlara ulaşan küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele için Paris İklim Anlaşması'nı kabul etti.
Yasal bağlayıcılığı olan ilk evrensel anlaşma, 22 Nisan 2016'da imzaya açıldı, 55 ülkenin onayının ardından 4 Kasım 2016'da da yürürlüğe girdi.
Anlaşmada küresel sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar 2 santigrat derecenin altında tutulması ve dünya genelinde karbon salınımının 2030'a kadar yüzde 50 azaltılması, 2050'yılına kadar ise sıfıra indirilmesi hedefleniyor.
Dünyayı en çok kirleten ülkelerin başında Çin geliyor. İlk onda ise Çin'in ardından sırasıyla ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, Almanya, İran, Güney Kore, Suudi Arabistan ve Endonezya yer alıyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na (UNEP) göre, en fazla sera gazı üretenler arasında Çin, ABD ve Avrupa Birliği bulunuyor.
UNEP verileri, 2015'te atmosfere 50 milyar ton sera gazı salımı yapılırken, 2019'da Paris İklim Anlaşması'nın dördüncü yılında bu miktarın yaklaşık 55 milyar tona çıktığını gösteriyor.
Dünya Meteoroloji Örgütüne (WMO) göre ise 2016-2020'nin şimdiye kadarki en sıcak 5 yıl olarak kayda geçmesi bekleniyor.
Küresel su seviyeleri, Grönland ve Antarktika'da buzulların hızla erimesiyle artmaya devam ediyor ve WMO'ya göre, 2050'ye kadar sel riski altındaki kişi sayısının 1,6 milyara çıkması, 2,7 ila 3,2 milyardan fazla kişinin ise su kıtlığı ile karşı karşıya kalma riski bulunuyor.
Küresel sıcaklık artışı ve sera gazı salımı anlaşmaya rağmen devam etse de Climate Action Tracker tarafından yayımlanan sıcaklık analizleri, iklim hedeflerine 2050 yılına kadar halen ulaşılabileceğini öngörüyor.
Dolayısıyla, küresel sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar 2 santigrat derecenin altında tutulması ve dünya genelinde karbon salınımının 2050'yılına kadar sıfıra indirilmesinde atmosfere en fazla sera gazı gönderen ve dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede atacağı adımlar önemli olacak.
İklim değişikliğini inkar eden ABD Başkanı Donald Trump'ın çekildiği Paris İklim Anlaşmasına Biden yönetiminin göreve başladığı ilk gün geri dönecek olması ve dünyayı en fazla kirleten Çin'in 2060 yılına kadar karbon salınımını sıfıra indirme vaadi ise iklim hedeflerine ulaşılması umutlarını artıyor.
Trump, Haziran 2017'de ABD'nin Paris İklim Anlaşması'ndan çekileceğini duyurmuş, 4 Kasım 2019'da ise resmi olarak anlaşmadan resmen ayrılmıştı.
20 Ocak 2021'de başkanlık görevine başlayacak Joe Biden ise ofisteki ilk gününde Paris İklim Anlaşması'na geri dönme sözü verdi.
İklim değişikliğiyle mücadeleyi öncelikleri arasına alan Biden, 2050'ye kadar sıfır karbon salınımı ve yenilebilir temiz enerjiye 4 yılda 2 trilyon dolar yatırım yapmayı hedefliyor.
İklim değişikliği gıda güvenliğini de tehdit ediyor
Uzmanlar iklim değişikliğinin sel, su kıtlığı ve gıda güvensizliğini de beraberinde getireceği konusunda uyarıyor.
BM'ye göre, bugün 500 milyon kişi çölleşmenin meydana geldiği bölgelerde yaşıyor ve bu bölgelerde yaşayanlar her geçen gün iklim değişikliğinden daha fazla etkileniyor.
Dünya nüfusunun 2050'ye kadar 10 milyara ulaşması bekleniyor ve bu da beslenmesi gereken 3,4 milyar insan daha anlamına geliyor.
Gıda ve Tarım Örgütüne göre ise gıda ihtiyacının 2050'ye kadar en az yüzde 70 artacağı göz önünde bulundurulduğunda dünya genelinde tarım üretiminin de artırılması gerekiyor.
Ancak bilim insanları iklim değişikliğinin etkileri, yüksek sıcaklıklar, aşırı hava koşulları, kuraklık, artan karbondioksit seviyeleri ve deniz sevilerinin yükselmesinin gıda kaynaklarını tehdit ettiği konusunda uyarıyor.
Dolayısıyla, insanlığın 2050'ye kadar yeteri kadar gıdaya ve suya erişimi de iklim değişikliğiyle mücadele atılacak adımlara bağlı olacak.
AA
Yorum Yaz