Türkiye, İstanbul afetlere hazır mı?
AFAD ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen, "İstanbul'un Afetlere Hazırlık Çalışmaları Çalıştayı" başladı.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen, "İstanbul'un Afetlere Hazırlık Çalışmaları Çalıştayı" başladı.
Açılışta konuşan AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu, tabiat olayların temelinde insan ve bundan etkilenen bir toplum varsa buna "afet" denildiğini söyledi.
Güllüoğlu, 25 milyonluk nüfusu barındıran Marmara Bölgesi'nin ekonomik, kültürel ve tarihi sermaye gibi birçok sermayeyi barındıran bir coğrafya olduğuna dikkati çekerek, "Tarihi olarak biliyoruz ki bu coğrafya afetlere açık bir coğrafyadır. Can kaybı ve yaralanma açısından en korktuğumuz tabiat olayı olarak başta deprem geliyor." ifadelerini kullandı.
Afet yönetiminin bir bütçe yönetimi olduğunu vurgulayan Güllüoğlu, şöyle devam etti:
"(Küçük kıyamet) diye adlandırılan afetler, ne zaman olacağını bilmediğimiz ama geleceğini bildiğimiz bir varlık. Bütçe yönetiminde, afetlerin ne zaman olacağını kestiremediğimiz için bugünden planlamasını gerektiriyor. Afet yönetimi aynı zamanda bir zaman yönetimi. Doğru zamanda doğru işi yapmazsak sonrasında yapacağımız yatırımın kıymeti azalıyor. Doğru zamanda yapıldığında hayat kurtaran bir çalışmaya dönüşür. Afet yönetimi birlikte çalışmayı gerektiriyor. Afet yönetimi istisnasız her bir bireyin, her bir kurumun katılımından, özel sektör ve sivil toplumun katılımından ancak güç buluyor. Tek başına AFAD olarak 'Türkiye, İstanbul afetlere hazır mı?' sorusuna muhatap oluyoruz. Bu soru tek başına AFAD'ın cevaplayacağı bir şey değil. İstanbul'da yaşayan her bir bireyden, her bir kurumdan, kamu kurumundan, özel sektörden hep beraber ortak cevaplamamız gereken bir soru."
Güllüoğlu, AFAD olarak afetlere müdahale kapasitesinin 1999'dan daha iyi bir seviyeye taşındığını dile getirerek, afet yönetiminin sadece arama ve kurtarmadan ibaret olmadığını, kentsel dönüşüm, şehirlerin dönüşümü, bireylerin eğitimi, ilk yardımının yaygınlaştırılması, ulaşımın sağlanması gibi konuları da kapsadığını anlattı.
"Afet yönetimi birlikte çalışmayı gerektirir. Bugünden dantel gibi öreceğiz bu çalışmayı ki en sonunda istediğimiz yere varabilelim." diyen Güllüoğlu, afet yönetiminin aynı zamanda bitmeyen bir süreç olduğunu kaydetti.
"Yeryüzü taşkınla, selle, depremle öğretiyor"
Mehmet Güllüoğlu, dünyanın gelişmiş ülkelerinden Japonya'da ve Amerika'da da afetlerin hayatı etkilemeye devam ettiğini belirterek, "O yüzden bunun en son 'tamam, artık bitti' diyebileceğimiz noktası bulunmuyor. İnsanoğlu tabiatla, yeryüzüyle beraber yaşamayı öğrenmek zorunda. Yoksa yeryüzü öğretiyor. Yeryüzü taşkınla, selle, depremle öğretiyor. Diyor ki 'Beni unutma.' Onunla beraber yaşamanın yollarını bulmalıyız. Bu İstanbul için de ne yazık ki geçerli." değerlendirmesinde bulundu.
Afet yönetiminin duygu yönetimini de gerektirdiğini vurgulayan Güllüoğlu, afete hazır olup korkmadan, ne yapılması gerektiğini bilerek, telaşlanmadan, durumun vehametini de kabul ederek çalışılması gerektiğini dile getirdi.
Güllüoğlu, İstanbul için afetle ilgili çalışmaların AFAD olarak tek başına değil de İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği ve diğer kuruluşlarla beraber devam ettirilmesinin önemine değindi.
"Depremle baş edilebilir"
Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy da sadece bilime dayanarak deprem, tsunami, heyelan ve küresel iklim değişikliğiyle baş edilebileceğini, Türkiye için gereken tek şeyin yöneticilerin göstereceği siyasi irade ve destekleri olduğunu söyledi.
Bu alanda yapılanları övmenin yapılacaklar için önemli bir motivasyon kaynağı olduğunu vurgulayan Ersoy, çalıştayın amacının yapılanları övmek değil, geleceği tesis etmek ve daha iyiyi ortaya koymak için eksikleri bulmak olduğunu aktardı.
Ersoy, olası İstanbul depremine dikkat çekerek, şöyle devam etti:
"Yabancı ve yerli yer bilimcilerinin ortak fikri, gelecekte Marmara Denizi içerisinde 7'den büyük bir deprem olabileceği ve beraberinde yıkıcı bir tsunami dalgası oluşabileceğidir. En kötü senaryoya göre deprem büyüklüğü 7,7'ye bile varabilir. Elbette ülkemizde büyük deprem oluşturabilecek pek çok fay kuşağı bulunmaktadır ama nüfus, yapı, finansal yoğunluk açısından Marmara'yı daha çok konuşmamız gerektiği bir gerçektir. Bu yüzden Marmara'daki deprem sorunu bir milli güvenlik sorunu gibi ele alınmalıdır."
İklim değişikliğine bağlı yaşanan aşırı kış ve yaz koşulları, şiddetli fırtına ve hortumlar, sel ve su baskınları, heyelan ve toprak kaymalarının artık şehirlerde sıkça meydana gelen sıradan olaylar olduğunu anlatan Ersoy, "Bunlar doğal kaynaklı değil, insan kaynaklı şehir afetleridir. Son günlerde İstanbul'un bazı ilçelerinde yaşanan toprak kaymalarında tek suçlu olarak ilan edilen şiddetli yağışlar, kötü mühendislik örneği, defolu inşaatları ifşa etmiştir." şeklinde konuştu.
Yorum Yaz