Sevda Tepesi'nde işler daha da karışacak!
Özellikle Çevre ve Şehircilikten Sorumlu Bakan Erdoğan Bayraktar’ın açıklamaları, bu konuyla ilgili suyu her geçen gün daha da bulandırıyor
Yunanistan'ın Leros Adası Bodrum'un burnunun dibindedir. Leros'un ana limanındaki tek restoran Türklerin de son yıllardaki en gözde lezzet durağı. Gide gele biz de sahibi Takis ile arkadaş olduk. Restoranın hemen önündeki sahilde birkaç metruk ev var. Her gidişimizde laf olsun diye “Buralar satılık mı?” diye soruyoruz. Yıllar geçip Yunanistan'ın ekonomik krizle boğuşmasına rağmen bir türlü yabancılara, özellikle de Türklere satılığa çıkmıyor o metruk evler. Sadece o evler değil, Yunanlılar büyük bir ekonomik krizle boğuşmasına rağmen biraz daha para için toprak satışını ayıp olarak görüyor. Bırakın ayıbı, hakaret olarak algılıyorlar. Helal olsun, hayatta paradan daha önemli değerler de var.
Yunanistan'ın hakaret olarak algıladığı para karşılığı toprak satma konusu bizde farklı bir şekilde hem de İstanbul'da gelişiyor.
İstanbul'un elde kalan tek tük yeşil alanlarının en önemlilerinden Sevda Tepesi'nin planlardaki özel bir düzenleme ile Suudi Arabistan Kralı için imara açıldığını sizlere duyurmuştum. Özellikle Çevre ve Şehircilikten Sorumlu Bakan Erdoğan Bayraktar'ın açıklamaları, bu konuyla ilgili suyu her geçen gün daha da bulandırıyor. Erdoğan Bayraktar durup dururken yıllar sonra yapılan imardaki plan tadilatına mantıklı bir neden üretmeye çalışıyor ancak işi zor. İlk yaptığı açıklamada ‘Suudi Arabistan kralının 10 milyar dolar verdiğini' iddia etti. Milliyet gazetesinden Sevgili Güngör Uras haklı olarak “Bu parayı kime verdi, para nerede?” diye sorunca Bakan Bey lafı değiştirdi. Bu sefer “Ben verdi demedim, Körfez ülkelerinden para gelir dedim” diye geveliyor.
Sevda Tepesi'nin imara açılmasına bahane olarak burasının bir mezbelelik olduğunu ve Suudi Arabistan Kralı'nın buranın bakımını yapacağını iddia ediyor. Bu sözlerinin ikinci kısmı, en başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a bir hakarettir. Zira Topbaş'ın son yıllarda İstanbul'un bırakın yeşil alanlarını düzenlemeyi, arterlerini bile yeşillendirmek için canla başla çalıştığını görüyorum. 57.000 metrekare yeşil alan için Suudi Arabistan Kralı'na imar vermek demek, o alanın kapılarını İstanbullulara tamamen kapatmak demektir. Şayet yüzde 6 imar yapılsa bile yakında tel örgüler ve yüksek duvarlarla Suudi Kralı'nın malikânesinin bahçesine dönüşecek bir ‘yeşil alan'dan bahsediyoruz.
Gelelim Erdoğan Bayraktar'ın sözlerinin ilk kısmına... Bakın bu söylem o kadar sorunlu ki neredeyse tüm Türk milletine bir hakarettir. Başta hükümet, hiç kimse yabancılara arsa satışına karşı değil. Nitekim Meclis'ten bu yönde çıkan yasaya da hiç kimse itiraz etmedi. Gelin görün ki burada durum, özellikle bakanın sözlerinden yola çıkarsak, çok farklı. Eğer Çevre Bakanı, Körfez ülkelerinden para gelebilir ‘ihtimalini' düşünerek Suudi Kralı'na Sevda Tepesi'nin imarını hediye ediyorsa yazıklar olsun bu ülkeye... Maddi değeri bir yana, manevi olarak İstanbul'u bugüne kadar hiç kimse üç kuruş para için yabancılara hediye etmemişti. Erdoğan Bayraktar'a bu saatten sonra Pembe İncili Kaftan kitabı hediye edecek değilim. Yunanistan'ın onca krize rağmen haysiyet meselesi yapıp tek bir santimetre satmadığı topraklarına bakıp İstanbul'un en gözde yeşil alanının Suudi Kralı'na imara açılması karşısında utanmaktan başka bir şey kalmıyor.
Ben meseleyi bugüne kadar bir imar, şehircilik veya mimarlık sorunu olarak ele alıyordum, yanılmışım.
Meğer üç kuruş para gelmesi uğruna imara açılan İstanbul'un Sevda Tepesi değil bir ülkenin haysiyetiymiş.
İnanın bu, Suriye'nin Türk uçağını düşürmesinden çok daha gurur kırıcı.
Aya Yorgi ses savaşları
Çeşme'nin Aya Yorgi Koyu'nda ilginç bir çevre mücadelesi daha var. Bildiğiniz gibi bu bölgede özellikle turistik işletmeler çoğunlukta. İşte bu işletmelerin arasında bir ev kalmış. Sağı solu kulüplerle dolu olan bu evde yaşayanlar, turistik işletmelerin müziğin sesini aşırı açmalarından şikâyetçi. Bununla hukuki olarak baş edememişler. Son çare, bahçelerine bir müzik sistemi kurup işletmelere karşı klasikten arabeske uzanan bir seçkide müzik yayını yapıyorlardı. Devlet yıllarca bu komediyi seyretti. Nihayet Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım geçen hafta sonu bu kulüplerden birini ziyaret etti ve duruma el koydu. Bakan Yıldırım aileyi arayıp müzik sistemini kapatmasını söylemiş. Çeşme'de yaşayan ve bölgeyi en iyi bilen gazetecilerden Sevgili Öncel Öziçer bakana destek veriyor ve bu ailenin yaptığını şımarıklık olarak niteliyor. Binali Yıldırım'ın iyi niyetli sulh arayışında aile kadar diğer ‘beach club'ların müzik sesi kontrol altına alındıysa amenna. Yok eğer sadece aileyi susturdularsa, Bakan Yıldırım başta meslektaşı Orman Bakanı Veysel Eroğlu'na ayıp etmiş demektir. Bu ülkede yıllarca İstanbul'un ortasında ses sistemine yatırım yapmayıp inim inim inleten onlarca gece kulübü nihayet Veysel Eroğlu'nun istikrarlı ses sınırlaması denetimiyle dize getirildi. Kulüpler gerekli yatırımı yaptılar ve aşırı sesi kontrol altına aldılar. Müzik sistemine yatırım yapılınca meselenin çözülebileceğini gördük. Asıl şımarıklığı yapan, müzik sistemine yatırım yapmak yerine turizm tesisiyim diyerek müziğin sesini patlatandır.
İster Çeşme, ister Bodrum; fark etmez.
Cüneyt Özdemir/Radikal
Yorum Yaz