Ankara Büyükşehir Belediyesi, Atatürk Orman Çiftliği’ni konut yapımına açmak istiyor!
Uzun süredir Atatürk Orman Çiftliği'ni (AOÇ) talep eden Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bölgenin 1. derecenin üzerinde SİT alanı olması ve kuruluş amaçları dışında değerlendirilemeyeceği gerekçeleriyle yargı engeliyle karşılaşıyor ve bu amacına ulaşamıyordu
Bir süre önce 1. derecenin üzerinde özel SİT alanı iken derecesi düşürülerek Büyükşehir'e devredilmesiyle AOÇ'de yeni bir yıkım süreci başlamış gözüküyor. AOÇ'de bir Başbakanlık Sarayı, milletvekillerine yönelik sosyal tesisler, büyük bir hayvanat bahçesi ve bir bölümü otoban büyüklüğünde çok sayıda yol yapımının amaçlandığına ilişkin açıklamalar sıklıkla basında yer alıyor. Tam da bu dönemde Büyükşehir Belediyesi'nin AOÇ'nin Gazi yerleşkesi bölümünde yaptığı yol çalışmaları ve kesilen ağaçlar dönüşü olmayan yeni bir yola girildiğinin işareti.
AOÇ'nin kısa tarihi
Mustafa Kemal, 1925'te ülkenin bütün tanınmış tarımcılarını Çankaya Köşkü'nde ağırlayarak Ankara'da bir çiftlik kurma kararını paylaşır. AOÇ, bir yandan yeni tarımsal ürünlerin üretimi, hububat cinslerinin ıslahı, yeni hayvan cins ve ırklarının yetiştirilmesi, bağcılığın geliştirilmesi, makineli tarıma geçişin öncülüğü misyonunu üstlenirken, tarım ve sanayi ilişkisi açısından da örnek bir model olacaktır. Ankara halkı hem çiftlikte üretilen ürünleri en ucuz biçimde tüketebilme olanağına kavuşacak, hem de oluşturulan geniş yeşil alanlar, piknik yerleri, lokanta vb. tesislerle ve bir "weekend hotel" mantığı ile kurulan Marmara Otel ile kentin hemen çeperinde dinlenebileceği, eğlenebileceği, soluklanabileceği bir doğal ortama kavuşacaktır.
Sosyal model örneğiydi
AOÇ, dönemine göre oldukça modern biçimde inşa edilen çalışanlara ait lojmanları, okulu, sağlık ocağı, yemekhanesi, hamamı ve kadınlı erkekli gerçekleştirilecek sosyal-kültürel faaliyet mekânlarıyla ulaşılmak istenen toplumsal hayat hakkında da bir ön model niteliği taşıyordu.
Yapımına başlandığı 1925'ten 1930'a kadar geçen sürecin çok planlı bir tarzda yürüdüğü söylenemez.
sahip çıkmalı Ankara Büyükşehir Belediyesi, kentsel dönüşümü fırsat bilerek, çiftlik arazisini konut yapımına açmak istiyor.
AOÇ'nin Gazi yerleşkesindeki yol çalışmaları, kesilen ağaçlar, dönüşü olmayan bir yöla girildiğinin işareti Mustafa Kemal, 1930'dan sonra ise, özellikle de Alman kent plancısı Herman Jansen'in sürece dahil olmasıyla, çiftlik daha planlı bir gelişim seyri izlemeye başlar. Jansen'le birlikte çalışan Ernst Egli'nin de Atatürk Orman Çiftliği'nin mimari dokusunun oluşmasında önemli katkıları olur. Jansen'in diğer planlarında da görülen fabrika, çalışan konutları, hamam, sağlık ve eğitim kuruluşları bütününden oluşan işçi mahalleleri anlayışı, AOÇ'ye de damga vurur. Yerleşke içerisindeki önemli binalar ise Egli'nin imzasını taşır. Marmara Köşkü (1928) ve çalışan konutları, hamam, lokanta ve Ülkü Evi'nin tasarımları (1937) Ernst Egli'ye aittir. Egli'nin tasarımı olan konutlarda kübik mimarinin biçimsel özelliklerinin yanı sıra Kuzey Avrupa kökenli eğimli dik çatı kullanılarak geleneksel mimarinin dışına çıkıldığı fakat hamam inşaatında büyük ölçüde geleneksel Osmanlı hamamının karakteristik özelliklerine uyulduğu görülür.
Topyekûn yokoluşa İlk plandaki paten alanı, tenis kortları, tiyatro, açık haya sineması, insanın doğa ve geleneksel alışkanlıklar üzerindeki zaferini simgeleyen bir anıt heykel gibi unsurlar ise ne yazık ki hayat bulamadı.
Yıllar içinde çiftlik topraklarında gerçek ya da tüzel kişilere yapılan devir ve temliklerle fiziksel ölçü ve işlevler yönünden önemli değişmeler ve kayıplar oldu. Günümüze gelene kadar Atatürk Orman Çiftliği başlangıçtaki arazilerinin üçte ikisini yitirdiği gibi, kuruluşundaki amaçlardan da oldukça uzaklaştı. Çiftliğin bünyesinde yer alan pek çok bina ise el değiştirdi ve amacı dışında kullanılmaya başlandı. Binaların yalnızca kullanım biçimleri değil, Ülkü Evi dışındaki konutların mimari dokuları da zamanla orijinalliğini büyük ölçüde kaybetti.
Çiftliğin en önemli fonksiyonlarından biri olan üretim boyutu da, her geçen yıl giderek yok edildi ve örneğin uzun yıllar süt fabrikası 150 çeşit ürün üretmesine karşın bugün yalnızca süt, yoğurt, ayran ve dondurma üretir konuma indirgendi.
Talana izin verme çağrısı Yıllar içerisinde üçte ikilik toprağını zaten kaybeden, 1. derecenin üzerinde özel SİT alanı iken derecesi düşürülüp Büyükşehir'e devredilen AOÇ, aslına uygun yenileme yerine şimdilerde aslından eser kalmayacak Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, belediye başkanı olduğu günden beri gözünü AOÇ'ye dikmişti zaten. Sanırım şimdi, kentsel dönüşümü fırsat bilerek, çiftlik arazisini konut yapımına açmak istiyor. Söğütözü'nde yapılacak olan Başbakanlık binası için de AOÇ'den alan istendi... Buraya inşa edilecek Başbakanlık binasını İstanbul yoluna bağlamak niyetinde. Bu amaçla 40 metrelik yani bir otoban büyüklüğünde yol yapımından bahsediliyor.
AOÇ'un çehresi, çevresi değiştiriliyor. Ciddi bir ağaç katliamı yaşanıyor. Deyim yerindeyse, gövdesi tam ortadan ikiye bölünüyor AOÇ'nin... AOÇ'nin Ankara'nın kent kimliğinin önemli öğelerinden biri olması nedeniyle bugünkü uygulamaların çağdaş kent ölçütlerine ve Türkiye'nin 20 Ekim 2000 tarihinde altına imza koyduğu Avrupa Peyzaj Sözleşmesi'nden kaynaklı yükümlülüklere aykırılık taşıdığı çok açık.
Bunun yanı sıra, AOÇ başka önemli nedenlerle de varlığı büyük bir şans olan ve özenle korunması gereken bir alan.
3-4 Haziran 1996'da İstanbul'da gerçekleştirilen Habibat II toplantısının ana temalarından birisi de, kentsel tarımsal alanların ranta ve betonlaşmaya kurban edilmesinin kent yaşamını çökertici etkilerine karşı kentsel tarım için ayrılması gerekli mekânların en az diğer kentsel mekânlar kadar önemli olduğuydu.
Pek çok kent bu tür alanları yeniden oluşturmaya çalışırken, Ankara'nın zaten elinde hazır bulunan böyle bir alanı betona ve ranta kurban etmesi kabul edilebilir bir durum değil.
19 Mayıs Üniversitesi Toprak Bölümünden bir akademisyen grubunun 2005'te Atatürk Orman Çiftliği nde yaptığı araştırmanın sonuçları, çiftlik toprakları içinde yalnızca yüzde 8.2'lik bölümün tarımsal kullanıma uygun olmadığı, geri kalan bölümün yüzde 54.4'ü "oldukça iyi" olmak üzere "tarıma uygun" arazilerden oluştuğunu gösteriyor.
Yapılması gereken, Ankara'nın en önemli nefes alma alanlarından biri de olan AOÇ'yi korumak ve geçmişteki kayıpları da azami ölçüde telafi etmeye çalışarak, kuruluş amacına uygun olarak yeniden Ankara'ya kazandırmak.
Mahmut Üstün/Radikal İki
Yorum Yaz