Çamlıca'ya camii olur mu?
Ne yaparsanız yapın, İstanbul'un trafiğini kalıcı bir rahatlığa kavuşturamazsınız
Ne yaparsanız yapın, İstanbul'un trafiğini kalıcı bir rahatlığa kavuşturamazsınız. Çünkü yükü artmaya devam ediyor. Trafiğe yeni çıkan araç, İstanbul'a yeni gelen göç hep var. 14 milyon nüfusa böyle eriştik zaten.
Güneydoğu sınırındaki küçük bir köyde bir çocuğa soruyorlar, "ben anneme babama söylüyorum İstanbul'a gidelim diye, orası çok güzelmiş" diyor. Kafalarda hep İstanbul var oldu. Makul olan, kendi köyünün bağlı bulunduğu ilçeye, ile gitmek değil midir? Orada iş bulmak zor. Peki İstanbul'da iş bulmak, yaşamak kolay mı? İstanbul'da öyle yerler var ki, köyden daha beter. Evimiz yeniden yapılana kadar bir müddet Rami'de oturduk. Oradaki komşular Bakırköy'ü hiç bilmiyordu. Orası ayrı bir dünya sanki. Evimizin içi güzeldi de, pencereden görünen manzara harabelerle doluydu. Çok uzaklardan da Boğaz görünüyordu. Öyle bir çelişkiler yumağıydı ki, bunalıyordum. Tuhaf işyerleri var, bomboş harabeler var, evler arkadan neredeyse bir metre yakınlıkta... 50 yıl önceki İstanbul'un en kenar mahallesi bin kat daha iyiydi. Orada oturmak İstanbul'da oturmak mıdır?
Çok hatalar yapıldı, çok sürekli yapıldı.
1970'li yıllarda, ısrarı üzerine bir tanıdığın evine gittim, hayrete dehşete düştüm. İstinye sırtlarında gecekondu oturtmuş adam. Biz oraya Boğaz'ı seyretmeye giderdik ve arabayı bir köşede park etmeye korkardık, "bir şey diyenler olur" diye. Oraya nasıl ev yapılır? Yaptılar, yerleştiler, becerdiler. Göz yumuldu. İstanbul bu hale öyle geldi. Gecekondular aslında hep gündüz kondu ve sonradan dönüştü, büyüdü, statü kazandı.
Sonra bir gökdelenler faslı başladı. Yukarıda sözünü ettiğim evin üst balkonundan (dubleksti) dürbünle Boğaz'ı seyrediyordum. Korkunç gökdelenler. Hele gece bakınca, heyula gibi. O kadar sık ki blok oluşturmuşlar iklimi (hava akışını) bile etkilerler. Siluet güzelliği diye bir şey kalmamış. Ürkütücü bir görüntü var, bakarken insanın içinde bir yerlere tutunma duygusu oluşuyor.
Turan Alkan dostumun tavsiye ettiği camiler sitesine girdim. Ne iyi etmiş de bu bilgiyi vermiş. Ne camiler var, ne camiler! Bu halin mimarlıkla değil, düşünceyle ilgisi var. Bazı mimarlar çok fazla mimar olmuş! Büyüğün güzelini yapmak çok zordur. Sen caminin içinde kaybolmamalısın, cami senin içine girmeli. Süleymaniye'ye, Sultanahmet'e, Fatih'e bak, hiç büyükmüş gibi gelmez. Önce güzelliği etkiler ve insanın gönlüne yerleşir; büyüklük o kadar doğaldır ki ayrıca dikkat çekmez. İçselleştireceksin, onu ruhunun bir parçası gibi hissedebileceksin. "Bunun neresinden girip neresinde oturacağım" duygusunu uyandıran yerden cami olur mu?
Bizim matematik hocamız, "Çok iddialı olmanın komik duruma düşmek gibi bir riski vardır" derdi. Mimar-mühendis olacağımızı düşündüğü için böyle bir tavsiyede bulunurdu. "Ben hiç görülmemiş tarzda bir cami yapacağım" denilmez. Cami, cami gibi olacak. Cami yapmanın fikri-ruhî ilkeleri var, önce onları bileceksin.
Her şeyden önce günümüzde bir mimarî medeniyet anlayışımız yok. Mimarlık dünyamızda yok. "Uzmanlara bırakalım" demekle olmuyor. Çamlıca'ya cami olur mu? Benim hayal ettiğim gibi olur. Ben bunu çizemem, ama uzun uzun anlatabilirim. Yarışmalara falan hiç güvenim yok. Ben estetik olarak Ayasofya'yı da sevmem. Kızanlar olacak belki ama, hadi yine söyleyeyim; kestirme ve kaba bir deyişle, sadece estetik olarak, Sultanahmet ceylana benzer, Ayasofya bir file. Bana öyle gelmiştir. Ayasofya'dan Sultanahmet'e geçince şöyle derin bir nefes almışımdır, ta çocukluğumda. Çamlıca'ya cami, çok riskli bir şey. Onu yapacak mimar bulamayız. Bu zamanın Sinan'ı olabilecek gibi bir mimar lazım. Şimdiki medeniyet anlayışımız ne ki, mimarlık anlayışımız ne olsun?
Cami sadece müşahhas ihtiyaç için yapılmaz. Öyle olsaydı her mahalleye bir mescid yapılır, selâtin camilerine de ihtiyaç duyulmazdı. Gölgelenen ve bozulan siluet estetiği için Çamlıca'ya cami çok hoş bir hayaldir. Ama yapamayız ve bu işin denemesi olmaz. Bir yöne saygılı ve liyakatli bir selam, öbür yöne sitemkâr ve içli bir cevap derinliğinin estetiğini yansıtan bir cami benim hayalimde yaşayan eski bir hasretimdir. Antenlerin yerinde ben onu görüyorum.
Ahmet Selim / Zaman
Yorum Yaz