Hatay için Afet Kanunu yeni fırsat olsun!
Kentsel dönüşüm olarak da bilinen Afet Yasası Hatay için yeni bir başlangıç olabilir
Afet riski bulunan yerler kanunu ile yeni büyükşehir kanunu, Hatay için yeni bir fırsat oluşturabilir.
İki üç günden beri, on binlerce yıldır dinlerin, kavimlerin gelip geçtiği, bugün de değişik inanç yolundakilerin barış içinde yaşadığı Hatay'dayım. İlk kez on bir yıl önce geldiğim ancak gezip tanıyamadığım Antakya'ya, genç arkadaşım Tayları Matkapın mutluluğuna ortak olmak için de geldim. Kenti tanımak için kendimize iki gün ayırdık. Eski dostlar Derya Altunay ile Hürol Yaşar, eşimle bana Antakya'nın görülmeye değer yerlerinden bazılarını, ciddi bilgilerini katarak tanıttılar. Doğrusu, gezi kitaplarında ilk görülecek yerlerden biri olarak geçtiğini sandığım Antakya, iki günde tanınamazmış, daha çok vakit ayırmadığımıza üzüldüm!
Hatay birçok deprem fayının bulunduğu bir coğrafya, bu faylar geçmişte hareketlenmiş, kent depremle karşılaşmış, her büyük depremde kent toprak altına göçmüş, yenileri üstüne kurulmuş.
Burada depremle, insanın birlikte yaşama içgüdüsü yarışmış, insan bir kazanmış, bir kaybetmiş, sonra yeniden kazanmış. Bu aralar deprem bekleniyor, iki yüz yıla yakın zamandır ağır deprem olmamış. Eski binaların arasında dolaşırken yakında Meclis'e verilecek yeni büyükşehirler kanununun içinde olan Hatay'da, bu ay çıkan afet alanlarının dönüştürülmesi kanunu uygulanarak depremlere ve kötü kentleşmeye savaş açılabileceğini düşündüm.
Antakya'da eski kent; gezenlere, depreme dayanıksız yapıların dayanıklı yapılara dönüştürülmesi için diğer birçok kentimizden farklı bir anlayışın uygulanacağım düşündürüyor. Hem tarihin hem de kentin son dönem çirkin yapılarından kurtarılması bu kanunlarla mümkün olabilir. Okuyucularım katılırlar mı bilemem, ben iddiamı yazacağım:
Hızlı nüfus artışı, yerinden yönetimin kurulmaması, demokrasinin kötü yönetilmesi nedenleriyle son elli yılda, doğal ve tarihi zenginliklerle birlikte yaşayacağımız kentler oluşturamadık. Kentlerimizin nüfusları üçe beşe katlanırken yapı ihtiyacını yüksek kâr getiren fırsata dönüştürdük; sonuçta eski, ferah ve meydanı, sokağı ve yapılarıyla bütünleşmiş kasaba ve kentlerimiz; kişiliksiz, yaşamı zorlaştıran, insanların sıkışarak yaşadığı yerler haline dönüştü.
Artık birlikte yaşamıyoruz, birbirimizi sıkıştırıyor, iteleyip-kakalayarak yer açıyor ve açtığımız yere sığınıyoruz; sözde orada 'oturuyoruz.'
Antakya, tamamı böyle oluşmuş kentlerden değil, kendini biraz olsun kurtarmış. Bu dikkatine karşın, eski kent içinde, tarihi yapılarla son dönemin mimarsız yapıları yan yana duruyor. Bu kentin, değişik biçimde de olsa, diğer kentlerde de bulunan sorunlarından birini yazmak istiyorum: Aynı idari yapı içindeki 21 küçük belediyede arsalara, bildiğimiz yöntemlerle yüksek inşaat alanı alıp yüksek gelir sağlama çabası, yeni yerleşim bölgelerini karaktersiz, birbirine benzer, dağınık yapı toplulukları haline dönüştürmüş. O güzelim ova, tabloya dönüştürebilecek doğayla yapının bütünleştiği yerler yerine; birbiriyle uyuşmayan, bazen yolun kenarına yapışmış, sonra birden arkaya çekilen, iki katlının hemen yanında altı katlı binaların bulunduğu alanlara dönüşmüş. Bu mahalleler, arsa kenarlarıyla yol planlarını oluşturmuş; talihini kıskandıracak planlamaları bir kenara bırakıp, güzellikleriyle rüyalara girmeyi elinin tersiyle itmiş!
Sorunlardan bir diğeri de yer üstündeki ve yeraltındaki tarihi eserlerin korunma ilkesinin belirlenmesidir. Zor, bilgi ve deneyim isteyen bir çalışma!
Afet riski bulunan yerler kanununun çıkmış olması ve yeni büyükşehir kanununun hazırlanmakta olusu, Hatay için bir fırsat yaratabilir! Bu fırsatı tanımlayan nüfustur. Hatay ili ve Antakya merkezinin nüfusu, 1970'ten 2011'e kadar, ortalama her yıl yüzde 2,3 artmıştır.
Bilindiği gibi, her ilimizde merkez ilçe nüfusu, diğer ilçelerden daha hızlı artmıştır, Hatay aynı oranda artan illerimizden biridir. Yıllık artış oram daha fazla olsaydı, kentin sorunları daha çok ve yıkıcı olacaktı. Karşılaştırmayı tamamlamak; için yıllık artış oranının ülkede yüzde 1,6; İstanbul'da yüzde 3,8 olduğunu hatırlatayım. Bu fırsat hemen bir-iki yılda, doğru ilkeler içinde kullanılmalıdır. Bakalım, yapılabilecek mi?
Tarhan Erdem/Radikal
Yorum Yaz