İstanbul yeni projelerin gerçekleşmesiyle birlikte 3 şehre bölünebilir!
Peş peşe devreye sokulan büyük projeler aslında yeni değil. Üçüncü köprü, Kanal İstanbul ve yeni havaalanı da 2005’teki bir planın parçası. Bu planda İstanbul’u Kartal, Silivri ve tarihî merkez olmak üzere 3 ayrı şehre bölmek var
İstanbul'da tepki çeken kentsel dönüşüm projeleri değerlendirilirken, tek bir ölçü kullanılıyor: rant. Üçüncü Köprü de, Kanal İstanbul da, yeni havaalanı da İstanbul'un yeni rant alanları olarak algılanıyor. Sur içinde devam eden Sulukule, Tarlabaşı, Balat restorasyon projeleri için de aynı ölçü geçerli.
Bu projelerin rant yarattığı şüphe götürmez. Ancak tek ölçü rant olduğunda hükümetin ve yerel yönetimin İstanbul'un geleceğine yönelik projeksiyonu gözden kaçıyor.
İstanbul'da hem Anadolu yakasında hem de Kanal İstanbul ve yeni havaalanının inşa edileceği Avrupa yakasında devam eden projelerin başlangıcı sekiz yıl öncesine kadar uzanıyor.
2005 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait bir şirket olan BİMTAŞ'ın bünyesinde, İstanbul'da yapılacak tüm yatırımlar ve düzenlemeler için belirleyici olacak bir plan hazırlanmasına karar verildi. Bunun için de İstanbul Metropoliten Planlama Merkezi (İMP) kuruldu. Bu merkezde biraraya gelen şehir plancıları, sivil toplumdan gelen önerileri de değerlendirerek bir plan hazırladı: 1/100 bin ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı. O dönemde şehir plancıları bu plan için, “İstanbul'un Anayasası” diyordu.
İstanbul'da bugün devam eden ve çok yakında başlayacak olan projelerin hemen hemen hepsi bu planda vardı. Parsellerde, güzergâhlarda değişiklikler olsa da planın esasını oluşturan İstanbul'u birkaç şehre bölme hedefi aynı kaldı.
Peki, bu planda başka neler vardı? Planın temelinde, İstanbul'daki mevcut şehirleşmenin ihtiyaca cevap vermediği ve şehrin tarihî merkezlerinde büyük bir nüfus baskısı oluştuğu görüşü yer alıyor. Merkezdeki nüfus baskısı çevreye yayılmadan tarihî şehri korumak mümkün değil.
Bu amaçla şehrin en doğu ucu olan Kartal ve en batı ucu olan Silivri'de birer büyük şehir kurulması planlandı. Anadolu yakasında planlama değişmedi ancak Silivri olarak düşünülen Avrupa yakasındaki merkez, Kanal İstanbul güzergâhı doğrultusunda kuzeye taşındı.
Taksim ve kongre vadisinin arasındaki bölgenin yayalaştırılması da, “Beyoğlu alt etekleri” olarak tanımlanan Şişhane, Karaköy, Perşembe Pazarı ve Balat'taki dönüşüm de bu planda yer alıyordu. Yani bugün İstanbul'da konuştuğumuz bütün projeler...
Planda Beşiktaş ve Beyoğlu ilçeleri kentin merkezî iş alanı olarak düzenleniyor. Kadıköy, Üsküdar, Maltepe ve Bakırköy kent içindeki birinci merkezler hâline geliyor.
İstanbul'da yeni yeni oluşan şehir kamuoyu ve sivil toplum örgütleri, bugün önlerine gelen projelere doğal olarak tepki gösteriyor. Ancak yerel seçimler yaklaşırken sivil toplumun tepki göstermeyi aşarak bu planı tartışmaya açacak yöntemler geliştirmesi gerekiyor. İstanbul'un aşağı yukarı 50 yıllık geleceğini belirleyecek bir plan yalnızca tepki göstererek ele alınamaz.
Kentsel Dönüşüm Yasası çıkmadan önce meslek örgütleri, STK'lar şehirle ilgili bütün projeleri Galataport'ta olduğu gibi yargıya taşımıştı ve çıkan yürütmeyi durdurma kararları nedeniyle büyük bir kaos yaşanıyordu. Hükümet, yasaları değiştirerek kentsel projelerin yargı yoluyla durdurulmasının önüne geçti.
Oysa sivil toplum, yargı yolunu seçmek yerine geniş tabanlı bir toplumsal muhalefet oluşturarak, bu projelerin içinde yer almayı denese farklı bir tablo ortaya çıkabilirdi. İMP'nin şehir plancıları bazı şirketlerin para kazanması için proje hazırlamadı. İstanbul'un ihtiyaçları doğrultusunda bir gelecek tasarımı yaptı.
İstanbul'un üç ayrı şehre bölünerek tarihî merkezlerdeki baskının azaltılması iyi bir fikir. Taksim'deki gibi meydanların trafikten arındırılarak yayalara açılması aslında ne kadar güzel olur. Sulukule, Tarlabaşı gibi çöküntü alanlarının restore edilmesi İstanbul'un geleceği için kaçınılmaz. Ancak şimdi bu projelerin nasıl uygulandığını hep birlikte izliyoruz.
Rantla iç içe geçen kentsel dönüşüme karşı çıkan sivil toplumun şimdi yeni bir muhalefet biçimi bulması gerekiyor. Projeleri yargıya götürmek hiçbir işe yaramadı. Muhalefet hem dönüşümün dışında kaldı hem de acilen yapılması gereken işler yargı kararı nedeniyle yıllarca gecikti.
Emek Sineması'nda, Taksim Meydanı'nda gördük ki, imza toplamak, barikat zorlamak, polisle çatışmak gibi eylemler kentsel muhalefetin yerleşik bir biçimi hâline gelmeye başladı. Yine kendi kendini dönüşümün dışında bırakan bir muhalefet gelişiyor.
Birkaç ay önce İstanbul İçin Ortak Zemin adlı bir platform kuruldu. İstanbul'un meselelerini etkili aktörlerle görüşerek sorunlara çözüm bulmayı amaçlayan platformun ilk konuğu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmuştu. Yerel seçimler yaklaşırken bu tür girişimlerin çoğalması gerekiyor.
Hükümete, “İstanbul'la ilgili bizim de planlarımız var” demek için...
Ertan Altan/Taraf
Yorum Yaz