Sevda Tepesi'ne Arap kralı otel mi yapacak?
Tam 27 yıllık hikâye tekrar ısıtılıp önümüze kondu biliyorsunuz
Tam 27 yıllık hikâye tekrar ısıtılıp önümüze kondu biliyorsunuz. Suudi Arabistan Kralı 27 yıl önce İstanbul Boğazı'nın en nadide, en yeşil ve üzerinde bina olmayan arazisini satın almıştı.
Kral buraya kendisi ve ailesi için “villalar” inşa edecekti.
Ancak hesap tutmadı.
İstanbul Boğazı'nın arada kalmış tek tük yeşil alanlarının da beton yığınına dönmesi Anayasa Mahkemesi tarafından engellendi.
Sadece Kral'ın arazisi Sevda Tepesi mi etkilendi bundan?
Hayır. Sarıyer'den Beşiktaş'a, Beykoz'dan Üsküdar'a yeşil kalan her yer böylelikle kurtulmuş oldu.
Buralara yapılmaya kalkılan binalar yıkıldı, ağaçlar ve yeşillik kurtarıldı.
27 yıl sonra iktidar Kral'a “kıyak” olsun diye bir değişiklik yaptı ve Sevda Tepesi‘ne “turizm amaçlı” imar izni verdi.
Şimdi diyebilirsiniz ki “Arazi 57 dönüm. Yani 57 bin metrekare. Kral bunun ancak 3 bin 700 metrekaresine bina yapabilecek. Ağaçları kesmeyecek, üstelik Türkiye'ye de çok para getirir.”
Bu görüş elbette doğru değil ama, paracı gözle bakınca makul karşılanabilir.
Ama sorun bununla bitmiyor ki.
Eğer bir hukuk devletiysek, kişiye özel yasa çıkaramayız.
Bundan 27 yıl önce Boğaz'daki imar yasağı sadece Sevda Tepesi'ni etkilemedi. O sırada başlayan ve başlaması planlanan pek çok inşaat da durduruldu, doğa kurtarıldı.
Şimdi siz kalkıp Kral'a özel bir düzenleme yaparsanız, hukuk gereği emsal olur ve zamanında İstanbul'un en güzel yerlerine sahip olmuş ama inşaat yapamamış olanları da iştahlandırırsınız.
“Emsal” nedeniyle bu çığır bir açıldı mı, artık önünü nasıl alabilirsiniz, bunu bilemezsiniz.
Nitekim, dakika bir gol bir.
Milliyet Gazetesi'nde Murat Öztürk'ün haberinden okudum.
Özal döneminin ünlü zenginlerinden Nurettin Koçak Büyükdere'deki arazisine “otel yapmak!” için harekete geçmiş bile. Üstelik Suudi Kralı taa tepedeki arazisine 2 katlı bina yapacakken Koçak'lar 3 katlı binalar yapmayı planlıyormuş.
Koçak kendini savunurken “Bu araziyi 1982'de aldık. Sonra yeşil alan ilan edildi. O zamandan beri vergisini de ödüyoruz ama çivi bile çakamıyoruz” diyor.
Oysa bir yanlışlık var. O arazide villalar inşa edilmişti. 6-7 villa kaba inşaatına geldiğinde yasak gelmişti ve evler için yıkım kararı alınmıştı. Koçak'ın yeşil alan dediği yerdeki villalar 2004 yılında yıkıldı. Yani orası yeşil alan değil koruma bölgesi.
Şimdi orayı eskisinden beter hale getirmek istiyor. Olacak şey değil.
Geçelim Büyükdere'deki o nadide araziyi, yıllar önce büyük skandallara neden olan Uyum villaları için de aynı durum söz konusu. Orada evleri yıkılanlar şimdi “turizme yöneliyoruz” diyerek imar izni almaya kalkarsa ne olacak?
Taktik hep aynı. Turizm amaçlı olarak imara açılan yerlere hemen villalar kondurulur. Villalardan biri güya “butik otel” gibi yapılır. Aslında burası diğer villaların sahiplerinin yararlandığı sosyal tesistir. Yasak da böyle delinir.
Sevda Tepesi kararı İstanbul'un kalan son nefes alma bölgelerini de mahvedecektir.
Vakit henüz geç değil. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bunu onayladı ama 6 bakan ve Başbakan da imzalayacak.
Umarım Başbakan yükselen seslere kulak verir de, kararı imzalamaz.
Utku Çakırözer
Suriye'nin uçağımızı düşürmesinden sonra Esad yönetimi daha önce röportaj başvurusunda bulunan 4 Türk gazetecinin taleplerinin kabul edildiğini belirterek bu gazetecileri Suriye'ye davet etti.
Ancak aralarında daha önce “Biz gazeteciyiz, herkesle görüşürüz, devlet politikası bizi ilgilendirmez” diyen gazetecilerin olduğu üç kişi daveti kabul etmedi.
Sadece Cumhuriyet Ankara temsilcisi Utku Çakırözer “gazeteci kimliğinin gereğini” yerine getirerek Şam'a gitti. Dedikodulara göre hükümet gazetecilerin Suriye'ye gitmesine sıcak bakmamış, onlar da bunu emir kabul etmişler. Sonuçta bir kişi de olsa Suriye Devlet Başkanı ile görüşme sağlandı.
Dün bütün televizyonlar ve gazetelerin internet siteleri Utku Çakırözer'in haberini yayınlıyordu, muhtemelen bugün birçok gazetede de bu haberler yayınlanacak.
2012 yılında “hükümetin medyayı güya ülke güvenliği için hizaya sokma çabalarının da ne kadar gülünç olduğunun” kanıtıdır bu olay.
Herhalde “hükümetin talebini emir kabul eden gazeteciler” şimdi çok pişmandır.
Ekonomi durmadan büyüyormuş. İşçinin, memurun ve emeklinin bu duruma cevabını duyar gibiyiz: “Biz de büyüyoruz ama sadece yaş olarak!”
(Gani Yıldız)
Kınamaya bak
Amerikan Wall Street Journal Gazetesi birkaç gün önce jet uçağımızın Suriye hava sahası içinde düşürüldüğünü yazdı.
Oysa Türkiye olayın ilk anından itibaren uçağımızın uluslararası hava sahasında düşürüldüğünü savunuyor ve bunun için koordinatların bulunduğu krokiler veriyordu.
Amerikan gazetesi bu bilgiyi Pentagon'daki “güvenilir kaynaklardan” aldığını ileri sürmüştü. Haberde üç muhabirin de imzası vardı.
Başbakan bu habere çok öfkelendi. Wall Street Journal'ın sahibinin “bir Yahudi” olduğunu ima edip, gazetenin Obama'ya da karşı olduğunu vurgulayarak “Bunlar namert” dedi.
Amerika'daki gazeteciler doğal olarak konuyu ABD Dışişleri Bakanlığı'na sordular.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland soruya aynen şu cevabı verdi ve başka bir şey söylemedi; “Müttefikimiz Türkiye'yi ne kadar güçlü biçimde desteklediğimizi biliyorsunuz ve biz her türlü sızdırmayı kınıyoruz.”
Ne komik değil mi?
Amerikalı sözcü “Türk jeti Suriye hava sahasında vurulmamıştır” demiyor, kendi askeri yetkililerinden yakınıyor.
NATO Genel Sekreteri Rasmussen de benzer bir soruyu “Hayır jet uluslararası hava sahasında düşürüldü” diye cevaplayacağına “isimsiz kaynaklara güvenmemek gerek” diye savuşturdu.
Okurlara bilgi vermek isterim; Amerikan politikaları medyaya genellikle “ismi açıklanmayan güvenilir kaynaklara dayanarak” koduyla sızdırılır. Bu tür haberlerin belki belgesi yoktur ama doğruluğundan da kimse şüphelenmez. Sistem budur yani.
Bu nasıl mantık?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir anda karar verdi ve Suudi Kralı'nın 27 yıl önce aldığı Sevda Tepesi'ne imar izni verdi.
İşin garibi, bugüne kadar bu yöndeki uygulamalara şiddetle karşı çıkan ve Boğaz'da yaşayanlara büyük eziyetler çektiren Boğaziçi İmar Müdürlüğü de buna “olur” verdi.
Biliyor musunuz ki, Boğaziçi İmar hükümetten bile güçlü.
Yıllardır, kılıfına uyduranlar birkaç istisna hariç, Boğaz'a çivi bile çaktırmıyor.
Evinizi boyamanız bile mümkün değil Boğaziçi İmar'dan izin almadan.
Güngör Uras yazmıştı geçenlerde. Yeniköy'de sokak arasındaki evinin dışını boyatmak için iskele kurdurmuş. Anında gelmişler Boğaziçi İmar'dan. “Boğaz öngörünümündeymiş” ev. İzin almadan iskele kurulamaz, boyanamazmış.
Kural olarak doğrudur mutlaka da, ara sokaktaki evin boyasına bile karışırken bir anda Boğaz'ın her nasılsa kalmış birkaç yeşil bölgesini imara ve çirkinliğe açmak neyin nesi oluyor?
Can Ataklı / Vatan
Yorum Yaz