Silivri'ye metrobüs gelsin, binlerce kişi yazlıklarında otursun!

“Dört çapulcu bir orduya meydan okuyor...” Bu cümleyi içi yanan bir şehit babası bağıra bağıra söylüyor. Ben bu söz üzerine, Genel Kurmay Başkanı olsam istifa ederim. Artık o mevkide bir dakika bile kalmazdım...

Çünkü bu cümleyi, o şehidimizin babasının sözleri saymam, halkımıza tercüman oluyor sayarım.

 

Halkımız teröre “yeter artık” diyor, derdim.

* * *

Gül de, yani Cumhurbaşkanı da “bunun hesabını verecekler” diye demeç veriyor.

Peki bu kaçıncı hesap verme... Bu zafiyet değil midir?..

* * *

Şırnak yine askerlerimizin tertemiz kanıyla kızıla boyandı.

Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde 10 gencimiz şehit edildi.

Bu PKK'nın, Türkiye'nin bir bölümünü de olsa ele geçirme inadıdır.

Bu inadı bir aydır kıramayan, o PKK'lıları pişman edemeyen yetkililerin acaba yüzü kızarmaz mı?

* * *

Hani “Büyük Kürdistan” hayaldi, bunu isteyen ve bunun peşinde koşan yoktu. Türkiye'den toprak talebi bazılarının uydurmasıydı.

BDP Eşbaşkanı oysa bakın neler neler anlatıyor.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, PKK'nın 400 kilometre karelik bir alanı kontrol ettiğini, bu alanda yol kontrollerini PKK'nın yaptığını öne sürüyor. O kadar iddialı öne sürüyor ki, inanmayan bakan varsa gelsin beraber bakalım; askerin kontrol noktaları tamamen kaldırıldı, asker karakollara kapanmış durumda, diyor...

Bir de harita çiziyor:

“Irak sınırından Türkiye'ye doğru 10-15 km içeri ve Çukurca'ya doğru 30 kilometrelik bir hattan söz ediyorum.” Türkiye elden gidiyor, Ankara seyrediyor... PKK korkusu bölünme taraflısı olmayan Kürt kökenlileri de susturuyor.

* * *

BDP bunla kalsa iyi. Onların PKK teröristleriyle kucaklaşması da akıllardan çıkmıyor.

“BDP'li vekillerin kucakladığı, okşadığı terörist sırtındaki silahla süt kuzusu oğlumu şehit etti” diyen Gülbahar ananın içi yanıyor.

* * *

Beytüşşebap'taki baskında gençlerimizi şehit eden teröristlerden ölenlerin cesetlerini polislerin elinden almak isteyen bazı kişiler emniyet güçlerine saldırdı. Bunların PKK'yı tutanlar olduğu, PKK'nın dayandığı kitle olduğu açıkça görülüyor.

Bu da Ankara sayesinde nereden nereye geldiğimizi göstermiyor mu?

 

“İŞ VAR, ÇALIŞAN YOK”

 

“İş var ama çalışan yok.”

Bunu Çalışma Bakanı, Faruk Çelik söylüyor.

Bir bakıma doğru.

Bazı alanlar için hem de çok doğru.

Hesap edin bakın Türkiye'de kaç bin tane yabancı ülkeden gelen kadın var.

Bunlar ev işlerinde çalışıyor, hasta bakıyor, çocuk bakıyor.

Ücretleri ayda ortalama, eski parayla bir buçuk milyar lira.

Ama bizimkiler bu işlere bu parayla tenezzül etmiyorlar ki bu alanı yabancılar dolduruyor.

Bu yabancıların yalnız Ermenistan'dan gelenlerinin sayısı Başbakan'a göre yanılmıyorsam 6 ay önce 70 bindi.

Öbürlerini de katın bu sayı en aşağı 200 bindir.

Bakan bunları kastediyorsa haklı. İş var ama çalışan yok.

 

 

Suriye politikası iflas etti.

Komşularımızı bize düşman etti.

Dünyada yalnız kaldık.

Amerika bile Türkiye'yi tutmuyor.

Mülteciler 100 bine varıyor, Ürdün'e yapılan yardım Türkiye'den esirgeniyor.

Tampon bölge için herkes, Amerika bile kaytarıyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu: “Birleşmiş Milletler Suriye'de yaşananlara daha ne kadar sessiz kalacak?” diye bağırıyor, ama duyan yok. Davutoğlu, “dost yok menfaat vardır” sözünü unutmamalı. Onun yanlış politikası Türkiye'yi dünyada yalnız bıraktı.

Hiçbir Dışişleri Bakanı Türkiye'yi böyle “kendi oyunuyla tuş” olma durumuna getirmemişti.

 

 

Ayrı şerit faydalı ama

 

“İstanbul trafiğine çözüm” diye bazı caddelerde toplu taşıma avantaj sağladı. Yani bu bölgelerde otobüslere özel şerit ayrıldı. Tabii otobüsler bu şeridi sabah ve akşam işe gitme ve işten dönme saatlerinde kullanacak. Bu tedbir öncelikle “iyidir” ama “yeterli değildir”.

Arapsaçı haline gelen İstanbul trafik problemi kolay kolay, yani bir veya iki tedbirle çözümlenemez.

Gelelim bu tedbire.

Önce caddelerimizin genişliği bir şeridi otobüslere ayırmaya yeterli midir?

Sonra bu otobüsler, halka süratli ulaşım sağladığı kadar rahat ulaşım da sağlamalıdır.

Bugün otobüslerin içi pis, çoğu koku içindedir.

Tıklım tıklımdır, çoğu yolcular ayakta balık istifidir. Oysa mesela Londra'da otobüste ayakta bir yolcuya bile müsaade edilemez.

Yani, “yabancı ülkelerde de otobüse ayrı şerit vardır” demek eksik bir cümledir.

Belediye İstanbul trafiğine topyekün acele çözüm bulmalıdır.

Metrobüsten sonra otobüse tercihli yol ikinci adımdır.

Raylı sistem. Metronun gelişmesi.

Otoparklar.

Yeni yollar açılması bunları izlemelidir. İzlemelidir ki İstanbul rahat yaşanabilir, yani medeni bir şehir olabilsin.

 

 

İşaret yeterli değil

 

Trafik kazalarında 1 günde 20 kişi öldü.

50'den fazla yaralı var. Bu kazaların çoğu şehirlerarası yollarda meydana geldi.

Niye?

Çünkü yol çalışmaları yapılıyor ve yol çalışması yapılan alanlarda yeterli işaret yok.

Hadi arabadakileri bir yana bırakın, şoför ölmek ister mi?

İstemez, ama işaret yetersizliği ölüm getiriyor.

Bunları ezbere söylemiyorum.

İstanbul-Bodrum arasında son günlerde gidip geldim.

Bazı yerlerde uzunca yol çalışması var.

Yan yola geçiş için işaret var, geçiyorsunuz.

Ama yol boyunca tek şeridi kullanman gerektiğini hatırlatan devamlı bir “yol bölücü” yok.

Karşıdan gelen ve 2 şeridin de kendisinin olduğunu zanneden bir sürücü size burundan toslayabilir. Kazalar böyle oluyor.

Ben bu alanlardan korkarak geçtim.

Hele gece olursa...

 

 

Silivri'ye varmalı

 

Uzun süredir bekleniyordu.

Ne? Metrobüs'ün Beylikdüzü'ne varması.

Vardı. Yolcular memnun.

Ben Metrobüs'ün Silivri'ye kadar uzatılmasının da yararlı olacağını savunanlardanım.

İnşaat kolay ve nispeten ucuz olabilir.

En önemlisi o yolun iki tarafındaki binlerce yazlık evde kışın da oturulabilir.

Hep bunu savundum, yine de tekrarlıyorum.

 Metrobüs gelsin, binlerce yazlık kışlık da olsun.

Çekmece, Kumburgaz, Parkköy hatta hatta Çatalca'daki yazlık evler on iki ay işe yarar, oturulabilen mekanlar olur. Bu belki de İstanbul şehri içindeki kiraları da etkiler.