Skyfall için New York yoksa İstanbul var!
İstanbul, en son James Bond serisinin yeni filminde doğal bir plato olarak kullanıldı
İstanbul, en son James Bond serisinin yeni filminde doğal bir plato olarak kullanıldı.
Bu anlamda sinema endüstrisinin en gözde şehriyse neredeyse 100 yıldır New York oldu. İşte filmlerdeki New York...
007 James Bond serisinin son filmi 'Skyfall'ın çekimleri nedeniyle 14 Nisan-05 Mayıs tarihleri arası Eminönü Meydanı dört gün ve bazı caddeler farklı günlerde kapalı oldu. Ve İstanbullular son James Bond'u uğurladı.
Elbette İstanbul birçok uluslararası filme ev sahipliği yaptı. Ama Amerikan Rüyası'nın başkenti New York yeni fikirleri, keşfedilmeyi bekleyen sokaklarıyla sinema dünyası tarafından her zaman doğal bir film platosu olarak kabul edildi.
1933 yılında çevrilen King Kong filminde New York sokakları birbirine girmişti. Belki de şehrin siluetinin ilk kez ve en muhteşem bir biçimde ortaya çıktığı ilk filmdi King Kong. Yönetmenliğini Martin Scorsese imzalı 1977 yapımı New York-New York ise artık, bu dünya merkezinin vitrin olmasının doruk noktasıydı.
Filmin başrollerinde Robert De Niro ve Liza Minnelli vardı. Aslına bakılırsa ünlü yönetmenin New York sevdası daha önce Taksi Şoförü ile ipuçlarını daha önceden zaten vermeye başlamıştı. Çünkü sonsuz fırsatlar ve özgürlüklerin hepsini tek bir şehirde yani 170 ayrı dünya dilinin konuşulduğu New York'ta bulmak mümkündü.
KENTİN KARANLIK YÜZÜ
Oyun yazarı Edward Albee, Central Park'ta geçen ve absürt tarzın en iyi örneklerinden 'Hayvanat Bahçesi'nde toplum dışına itilmiş Jerry karakteriyle, Arthur Miller, 'Satıcının Ölümü'nde işlediği derin çaresizlik görüntüsüyle, New York'un karanlık yüzünü, satırlarda resmetse de; sinema bunun aksine daha jan janlı bir şehir manzarası sunmanın hayaliyle yanıp tutuştu hep.
5. Cadde'de vitrinlerde yer alan 57. Sokak'taki zarif tasarımlı mücevherler Audrey Hepburn'un Breakfast at Tiffany's filmini akla getirirken, aynı ismi taşıyan Deep Blue Something'in o çok sevilen şarkısı dudaklardan bu şehir için dökülüveriyordu perdede.
Maymunlar Cehennemi filmindeki Hürriyet Anıtı'nın kumlara gömüldüğü o efsane sahne ise New York'un aslında dünyanın merkezi olduğu tezine sıkı sıkıya sarılıyordu. Çünkü bu şehir biterse tüm dünya biterdi Amerikalılara göre.
New York'tan Kaçış, Armageddon, Derin Darbe, Godzilla, Yarından Sonra, Dünyalar Savaşı, After the Fall of New York filmleri de aynı mantık üzerinden kendilerini inşa ediyordu; New York yoksa dünyada yoktur!
SONBAHAR SENFONİSİ
"New York'un filmi çekilmemiş tek bir taşı var mıdır?" sorusunun belki de tek cevabı ise Woody Allen yapımlarında saklıydı. Annie Hall gibiÖ Film içerisinde şöyle bir konuşma geçer; İki yaşlı kadın Catskill Dağı Resort'ta konuşmaktadır: "Ah, bu yerin yemekleri gerçekten berbat." Diğeri yanıtlar:" Hiç sorma, üstelik porsiyonlar da küçücük." Aslında bu cümlelerde New York'un başka bir halini sunmaktaydı. New York'ta Sonbahar ise karakterler ve hikayeden çok bir New York ve sonbahar senfonisi olarak süzülüyordu seyircinin gözünde. Sararmış yapraklar arasında Central Park görüntüsü, insanları bu kaotik şehre bir kez daha aşık ediyordu.
SUİKASTÇININ RUHU
Leon filmi New York'un saksılarına saklanmış duygusallığının bir şerhi olarak perdeye düşülmüştü. Genç bir kız, bir suikastçı ve New York ruhu. Kısacası şu diyaloglarda saklıydı sevginin gücü:
Mathilda: Leon, sanırım sana aşık oluyorum, bu başıma ilk defa geliyor.
Leon: Daha önce hiç aşık olmadıysan, bunun aşk olduğunu nereden biliyorsun?
Mathilda: Çünkü hissediyorum.
Leon: Nerede?
Mathilda: Karnımda, sıcacık.
'My First New York' isimli kitapta Liza Minnelli New York ile ilgili "Burada herkes hevesli, aceleci ve hep daha fazlasını istiyor, hepimiz hala yeni yetmeler gibiyiz" diyerek aslında bu şehir efsanesine son noktayı koyuyordu.
Yorum Yaz