Deprem için kentsel dönüşüm ama nasıl?
Altensis Kurucu Ortağı Dr. Emre Ilıcalı, kentsel dönüşüm sürecine dair önemli açıklamalarda bulundu.
Altensis Kurucu Ortağı Dr. Emre Ilıcalı, kentsel dönüşüm sürecine dair önemli açıklamalarda bulundu. Kentsel Dönüşüm Eylem Planı'nın büyük önem taşıdığını ifade eden Ilıcalı'nın ''Deprem için Kentsel Dönüşüm, ama Nasıl?'' başlıklı yazısı emlaktasondakika.com'da.
İşte Dr. Emre Ilıcalı'nın Kentsel Dönüşüm yazısı..
Türkiye'nin son yüzyılda yaşamış olduğu en acı olaylardan biri olan 17 Ağustos Depremi'nin ülkemize hatırlattığı en önemli konulardan biri, yapılaşmada, planlama ve tasarımın önemiydi. Özellikle bundan sonra beklenen olası İstanbul Depremi'ne yönelik, 1999'da yaşanan Marmara Depremi'nden bu yana, geçen 22 yılda yapılan çalışmalar son günlerde art arda gelen depremlerle tekrardan sorgulanmaktadır.
2012 yılında çıkan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile gerçek anlamda başlayan Kentsel Dönüşüm sürecinde, yaklaşık 6 milyon civarında konutun 20 sene içerisinde tekrardan yenilenmesi öngörülmekteydi. 2018 yılı itibariyle kentsel dönüşüme giren bağımsız bölüm adeti 700 bin civarındaydı. 2019 yılına geldiğimizde bu hedefin çok uzağında kalındığı görüldü. Özellikle son birkaç senedir gayrimenkul sektöründe görülen finansman kaynaklı durgunluk, imar ve kat mülkiyeti sorunları ile projelerin homojen dağılmayarak rantı yüksek bölgelerde yoğunlaşması gibi sorunlar, yapı stoğunda hedeflenen iyileştirme oranının çok gerisinde kalınmasına sebep oldu.
Kentsel dönüşüm sürecinin sadece binaları yıkıp yerine daha büyük binalar yapmak olmadığını başından itibaren bu konuyla ilgilenen tüm uzmanlar belirtiyor. Sürecin en başından beri Sürdürülebilir Şehir Planlama ve Kentsel Tasarım İlkeleri'ne göre yapılması gerektiği yine önemle vurgulanmaktadır. Ancak son birkaç senedir art arda Marmara Denizi'ndeki kritik bölgelerde gerçekleşen depremler, bize içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini tekrardan kuvvetli bir biçimde hatırlatmıştır. An itibariyle konunun ciddiyeti ve mevcut geç kalınmışlık, acil önlemler alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu durum maalesef belirtilen planlama süreçlerinin atlanmasına yol açabilir.
Özellikle son depremlerde hasar gören binaların daha şiddetli depremler için ciddi risk taşıdığı öngörülüyor. Bu binalar için acilen riskli bina ve alanlara dair mevzuatların uygulanması gerekmektedir. Kentsel dönüşümün önünde engel oluşturan imar ve kat mülkiyeti mevzuatlarının devletin kontrolünde ve denetiminde olup, acil bir eylem planının parçası olarak yönetilmesi gerekmektedir. Sırf kat malikleri anlaşamadığı için hala yıkılamamış birçok riskli bina bulunmaktadır. Mevcut durumda meydana gelebilecek ciddi bir deprem sonucu oluşacak mağduriyetin boyutu, bu süreçleri çözümsüz hale getirecektir. Burada risk maalesef gönüllülük esasıyla çözüm yolları aramanın ötesine geçmiştir. Acilen konuya her taraf için mümkün olduğunca adil çözüm yolları getiren fakat uygulanması kesin ve kamu otoritesi kontrolünde olan regulasyonlar getirilmelidir.
Acil Durum Finansmanı Sağlanmalıdır
2018 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Kentsel Dönüşüm Eylem planı kapsamında açıklanan Senede 300 bin konutun dönüştürülmesi hedefi çok önemlidir. Bunun gerçekleştirilmesi için ciddi bir regulasyon ve denetim olması, finansmanının sadece imar artışlarıyla değil, acil durum kaynakları ve yardımları kullanılarak yapılmasının yanında konunun artık ekonomik boyutundan ziyade çevre, şehircilik ve en önemlisi insan sağlığı boyutlarının daha çok ön plana çıkarılması gerekmektedir.
Özellikle uluslararası kalkınma ve finansman kurumlarının bu konuya yönelik sağlamış olduğu finansman olanakları daha verimli kullanılmalı, maalesef hala var olan bürokratik engeller en aza indirilmeli, olası suistimaller en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Geçtiğimiz dönemde özellikle finansmanın kendi içinde sağlanması için seçenekler üretmek adına kentsel dönüşüm adeta bir ticari rantsal olgu haline gelmişti. Bugünden sonra bu konu farklı ele alınmalı, daha zorlayıcı regulasyonlara tabii olmalıdır. Zira bu konu, tüm Türkiye'nin milli sorunudur ve herkes sahip çıkmalıdır.
Yorum Yaz