İlhan Tekeli: Sadece kentler değil insanlarda dönüşmeli!
Sunuş, Coğrafyası, dokusu, ekonomik ve kültürel değeriyle yüzyıllar boyu dikkat çeken bir şehir İstanbul
Sunuş, Coğrafyası, dokusu, ekonomik ve kültürel değeriyle yüzyıllar boyu dikkat çeken bir şehir İstanbul. Aynı zamanda sosyoloğundan, davranış bilimcisine, antropoloğundan, kent planlamacısına kadar birçok araştırmacıya da konu olan muazzam bir kent.
Bu haftaki konuğumuz Tarih Vakfı kurucusu, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi, Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyesi, TÜBİTAK Hizmet Ödülü ve daha birçok bilim ödülünün sahibi, şehir planlaması, belediyecilik, iktisadi politikalar vb. konularda ülkemizin duayen isimlerinden Prof. Dr. İlhan Tekeli. Hocamızla yeni çıkan 71. kitabı “İstanbul'un Planlaması ve Gelişmesinin Öyküsü”nü ve kentsel dönüşümü konuştuk.
Prof. Dr. İlhan Tekeli, 1955-1960 yılları arasında İTÜ'de okurken beş yıl İstanbul'da yaşamış. Ankara'dan İstanbul'u değerlendiren Tekeli, “İstanbul, Türkiye'deki her kent planlamacısı ya da araştırmacısının gözünü diktiği çok değerli bir laboratuvardır. Yeni gelişmeleri ilk burada gözlersiniz. Problemlerden çözülmesi en zor olanları burada ortaya çıkar. Kent planlamacıları bu imkandan yararlanmak ister. Bu fırsattan ben de yararlandım” diyor.
Kitabınız çok ciddi bir emeğin ürünü. Önemle üzerinde durduğunuz noktalar nelerdir?
Ben kitapta binlerce yıllık hayatı olan bir kentin son 150-160 yıllık bir dönemini, yani İstanbul'un modernleşme dönemini ele alıyorum. İstanbul'un bugünkü yapısı büyük ölçüde bu dönemlerde yaşananlar tarafından belirlenmiştir denilebilir. İstanbul üç imparatorluğa başkentlik yapmış, binlerce yıl bir dünya kenti olmayı başarmış bir kent. Ama 1. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği'nde ve Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşanan iki devrim İstanbul'u bir dünya kenti olmaktan çıkarmıştı. 1989 sonrasında sosyalist blokun çözülmesi sonrasında İstanbul'a yeniden dünya kenti olma yolu açıldı. 1990'lı yıllardan sonra İstanbul'un siyasal olarak benimsediği “yaşanabilir bir dünya kenti” amacı, büyük ölçüde gerçekleşmiş bulunuyor. Bunun yaşanabilirlik ayağında aynı ölçüde bir başarının sağlandığı söylenemez.
Son günlerde çok duyduğumuz bir kavram olan kentsel dönüşüm nedir?
Her toplumsal olgu gibi kentler de değişen, dönüşen varlıklardır. Dünyanın günümüzde yaşamakta olduğu, sanayi toplumundan bilgi toplumuna, fordist üretimden esnek üretime, ulus devletler dünyasından küresel dünyaya, modernist zihniyetler dünyasından post modernist bir zihniyetler dünyasına bir geçiş yaşarken kentler de dönüşüyor. Bu geçişte bir değişme değil, yapısal bir dönüşüm yaşanıyor.
Kentsel dönüşüm bana siyaseten de kullanılan bir kavram gibi geliyor, siz ne düşünüyorsunuz?
Haklısınız. Günlük siyasette çok konuşulan kentsel dönüşüm, çok daha dar kapsamlı bir içeriğe sahip. Kastedilen deprem riski kavramına dayandırılan bir meşruiyetle, gecekondu alanlarının ve deprem riski yüksek binaların yıkılarak yerine modern görünümlü deprem riski olmayan binaların yapılması anlaşılıyor. Bu tamamen siyasallaştırılmış bir proje.
İstanbul'un kentsel dönüşümü hakkında ne düşünüyorsunuz?
İstanbul hâlâ hızlıca büyüyen bir kent. Ayrıca merkezi iş alanındaki küçük üreticiler merkez dışına çıkartılırken bu boşaltma kentin sanayisizleşmesi anlamına gelmiyor. İstanbul tek hakim merkezli azman bir sanayi kentinden, çok merkezli kentsel bir bölgeye dönüşüyor. Biz siyasal süreç içinde böyle bir dönüşümü konuşmuyoruz. İstanbul'da siyasal bir proje olarak daha dar kapsamlı gecekonduların ve depreme dayanıksız binaların yıkılarak yerlerine yeni yapıların yapılmasından söz ediyoruz. Bu dönüşüm bir yandan TOKİ gibi aşırı yetkilendirilmiş kamu kuruluşları ve güçlü Gayri Menkul Yatırım ortaklıkları eliyle gerçekleştiriliyor. Dönüşüm güçlü aktörler eliyle gerçekleştirilince bundan etkilenenlerle müzakere edilmeden emrivakiler halinde gerçekleştirilmeye çalışılıyor. İstanbul'un dönüşümü yalnız konut alanlarıyla sınırlı değil, plana bağlı kalınmadan sürekli yeni alt yapı projeleri de ilan ediliyor.
Şu anda planlanan kentsel dönüşümle şehirli hayatı uyumlu mu?
Kentsel dönüşümle kent parçaları yeniden planlanıyor. Genellikle apartmanlar halinde inşa ediliyor. Bunların kent hayatına uymadığı söylenemez. Problem gecekonduda yaşarken bu apartmanlara taşınmaya zorlanan kişilerin eski alışkanlıklarıyla yeni hayata uymamasında. Antropolojik çalışmalar bu zorlukların neler olduğunu sıralıyor. Uygulama yapılan yerlerde yapılan çalışmalar yeni alanlara nakledilenlerin yüzde 70'e yakınının kayıp süreci içine girdiğini gösteriyor. Yüzde 30'u yeni nakledildikleri yerlere tutunabiliyorlar. Gecekonduyu salt bir barınak olarak görmek doğru değil. Birkaç örnek vereyim. Gecekondularda yaşarken komşular teklifsiz bir şekilde birbirinin evine giriyor, karşılıklı yardımlaşıyor. Kendilerini yalnız hissetmiyorlar. Apartmanlarda yaşamaya başladıklarında dairelere öyle gidip gelemiyorlar. Yalnızlaşıyorlar. Gecekonduda evinin önündeki toprağa bir şey ekip dikenlere, bunun doyumunu alanlara yeni site yönetimi izin vermiyor. Örnekler çoğaltılabilir.
Rant kavgasına dönüşmemeli
İstanbul'daki kentsel dönüşüm konusunda endişeleri olduğunu belirten Prof. Dr. İlhan Tekeli, “Böyle bir hızlı dönüşmenin İstanbul'u nereye götürdüğü, ne tür tarihsel miras, çevre değerlerinin kaybı sonucunu ortaya çıkaracağını kimse bilmiyor. Varacağı nokta hesaplanmadan atılan adımlar beklenmedik sonuçlar doğurması açısından büyük riskler taşımaktadır. Hepimiz Zeytinburnu'nda verilen gökdelen kararının nasıl tarihi yarımadanın silüetini tahrip ettiğini yaşadık. Bir binayla kente yapılan emrivaki geriye dönmüyor. Son pişmanlık kâr etmiyor” dedi. Tekeli, “Yaşanacak bir kent size göre nasıl olmalıdır?” sorumuza şu cevabı verdi: “Bir ideal kenti, ya da bir kent ütopyasını bir kent plancısı tanımlayabilir ama çok anlamlı değildir. Mesele; adil, çevreye ve tarihe duyarlı bir kent gelişmesini gerçekleştirecek, bir siyasal sistemin nasıl kurulabileceği üzerinde bir oydaşmanın sağlanmasıdır. Kentin rant bölüşme kavgasının sahnesi haline gelmesi ve tarihle ilişki kurmaktaki fırsatçı tutumlar, bir siyasal kültür problemidir. Bu sorunun çözümünü planlamacılardan değil, siyasetçilerden beklemek gerekir.”
Betül Altınbaşak/Türkiye
Yorum Yaz