Kent yaşamını daha modern kılmak mümkün mü?
Güncel yasal düzenlemeler ve yeni yaklaşımlar arakesitinde kentli yaşamı daha konforlu kılacak bir yerel yönetim modeli oluşturabilecek mi?
2012'de yasallaşan Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ile 13 ilde Büyükşehir Belediyesi ve 26 ilçe kurulmasını çok sayıda belediye ile muhtarlıkların kaldırılmasını öngören 6360 sayılı Yasa; 2014 yılı yerel seçimleri öncesi konsepti ve modeli kurularak geliştirilmediği anlaşılan, yerel seçimler için son yıla yaklaşılırken süreci önemli ölçüde etkileyecek, düşündürücü yasal düzenlemelerdir.
Söz konusu yasal düzenlemelerde yetkilerin merkezde toplanması yaklaşımı görülmektedir. Bu süreç uzun zamandır üzerinde yoğun çalışmalar sonucu önemli gelişmeler sağlanan, katılımcı ve yerinden yerel yönetim kavramından uzaklaşılması kaygısını getirmektedir. Türkiye ve Avrupa'da gündemde olan yönetişim, katılım, sosyal belediyecilik, yerel dinamikler olarak tanımlanabilecek yeni yerel yönetim anlayışı kavramları bu yasal düzenlemelerden nasıl etkilenecek? Güncel kavramların ortaya çıkmasındaki temel hedef, yerel yönetimlerin yönetim alanındaki yetki ve etkinliğini artırırken, çok boyutlu diğer amaçlarının yanında esas olarak halkın katılımını daha demokratik hale getirmektir. Bu açıdan bakıldığında yerel yönetim deneyimlerinde partiler ötesi kazanımların elde edildiği görülmektedir. Örneğin sosyal belediyeciliği, sosyal yardımlar ile bir tutan belediyelerde artık sosyal belediyeciliğin gerektirdiği bir anlayışla, dernekler, sivil toplum örgütleri gibi katılımcı mekanizmaların beklentilerini gündeme almaya başlamışlardır.
Benzer şekilde, belediyelerin bir kısmı, sosyal adalet ve yerel katılımcılıktan yoksun kentsel dönüşüm uygulamalarının yarattığı olumsuz kamuoyu etkilerini ve seçim sonuçlarını popülizme kaçmadan dikkate almaktadır. Belediyeler artık çoğunlukla "kentsel dönüşüm" yerine daha katılımcı, adaletli ve demokratik görülen "yerinde dönüşüm" ve proje ekseninde değer esaslı mülkiyet değişimi modelini benimsemeye başlamıştır. Bir başka açıdan bakıldığında, farklı siyasal yaklaşımlarla yönetilen belediyelerin kazandırdığı deneyim çeşitliliği, halkın yaşam kalitesinin arttırılması çalışmaları için zengin altyapı oluşturmaktadır. Yerel seçimlerde vatandaşların siyasal eğilimleri, farklı konulardan etkilenmektedir. Kimi siyasal görüşüne, kimi yerel hizmet kalitesini sağlamadaki başarısına, kimi mülkiyet sorunlarının çözümü ya da yarattığı istihdam olanakları gibi ekonomik ve yaşamsal konulardaki başarısına bağlı olarak yerel yöneticisini seçmektedir. Bu nedenle, özellikle belde ve ilçelerde yöneticilerin genel seçimlere göre daha yüksek bir frekansla değiştirilmesi doğal bir olgu olarak görülmektedir. Gelinen nokta, yerel yöneticileri siyasal görüşlerinin getirdiği rüzgâr ile yetinmeyip, daha çok yenilikçi model ve proje üretme rekabetine yöneltmektedir. Bu sürecin sonucunda da asıl kazanan da daha konforlu yaşam talebinde bulunan seçmen olmaktadır. Günümüzde halkın, gönüllü olarak yönetime katıldığı, belediyelerine daha fazla gittiği ve katılımcılığı içselleştirmeye başladığı gözlenmektedir.
Belediye yöneticileri de halkın desteği ve katılımı olmadan hiçbir projenin başarılı olmayacağının bilincine varmıştır. Katılımcılığın bütün aktörlerce gerçek anlamda kavranmaya başladığı bu dönemde yeni yasal düzenlemeler nasıl okunmalıdır? İlk bakışta, merkezi yönetimi yeniden yerele karşı güçlendirecek bu süreçte halkla birlikte demokratik hakları savunmak gerektiği düşünülmektedir. Bunun yanında katılımcılığın, sosyal belediyeciliğin ve yönetişimin halk tarafından benimsendiği ve kavrandığı ortamda yerel seçimlerde her zorluğa rağmen başarılı stratejilerin geliştirilmesi de mümkündür. Belediye yöneticileri, seçildikleri ilk sene kamuoyunda gösterdikleri imajlarını, seçimlere yaklaşılırken icraatları ile güçlendirme zorunluluğu taşımaktadırlar. Bu da belediyenin stratejik planının işleyebilirliğine bağlıdır. Toplumun temel gereksinimlerini katılımcı bir süreçle saptayan, yaratıcı ve en uygun çözümlerle yenilikçi stratejiler sunan, kentli ihtiyaçlarını gözeten, alternatif çözümleri barındıran bir yerel yönetim modeli ancak sistematik yaklaşım ile mümkün olabilir.
Belediyeler stratejik planlarında ve performans denetiminde tutarlı olmalıdır. Başarı odaklı yerel yönetim modelinde yerel yönetimlerin stratejik ve teknik olmak üzere iki ana faaliyet alanı üzerinden sistem geliştirilebilir. Yerel yönetimlerin stratejik konuları, politik, yönetsel, sosyal, toplumsal alanları kapsamaktadır. Yerel yöneticiler, yardıma muhtaçlar, engelliler, yaşlılar için proje üretmekte, kadın sığınma evleri, yetiştirme yurtları, iş ve meslek edindirme kursları açmaktadır. Çoğu belediye bu faaliyetleri gerçekleştirirken, bir kısmı bu faaliyetleri ile uluslararası ün kazanmaktadır. Yarışan kentler olgusu da bu rekabetin bir göstergesidir. Belediyeler her alanda işlevsel çözümler üretmek ya da belirli bir alanda marka değeri olmak gibi bir seçim yapmak durumunda kalabilmektedir. Sağlık alanına, çevreye, sürdürülebilir kalkınmaya, yenilenebilir enerjiye, geri dönüşüm projelerine ve eğitim, kültür faaliyetlerine her belediye kendi dinamiklerini dengeleyerek yer vermelidir. Keza üretilen proje ve hizmetlerin halka yansıtılmasında, geliştirilecek örgütsel kültür ve davranış modeli de önemli modern bir yaklaşım olacaktır. Yerel yönetimlerin teknik konuları arsında depremden altyapıya, kentsel yenileme ya da dönüşümden etkin ulaşım sistemine, kent estetiğinden enerji kaynakları yönetime kadar çok farklı konular bulunmaktadır. Ülkemizde de sıkça yaşanan afetler; siyasal sistemler ve yerel yönetimler için hızla ve etkin yöntemlerle tepki verilmesi ve yönetilmesi gereken krizlerdir. Afet yönetimi, ulaşım, kentsel peyzaj, kent estetiği, kentsel koruma, turizm, kentsel donatı standartları, mülkiyet sorunları, arsa ve arazi yönetimi, çevre temizliği, mobil belediyecilik ve e-belediyecilik uygulamaları yerel yönetimlerin öncelikli kaynak tüketen teknik çalışma ve yatırım alanlarıdır. Toplumsal yaşamın her alanında daha fazla konfor talebinde bulunan kent halkının bu doğal hakkına kavuşturulmasının en temel aracı, kaynakların etkin ve verimli kullanımını sağlayacak politika ve projeler üretebilmektir. Bunun en önemli unsurlarından biri de seçmen davranışlarını ve algısını yönetecek ve yönlendirecek, her bir yerel yönetimin kendine özgü örgütsel kültür ve davranışının oluşturulması, eşleştirilmesi ve kararların bu eksende bilimsel yöntemlerle verilmesi olacaktır. Yerel yöneticilerin mensup oldukları siyasal partilerin de bu örgütsel kültürü ortaya koyacak mekanizmaları geliştirecek genel politikaları üretmeleri modern etkin ve verimli bir yönetim anlayışı için gereklilik haline gelmiştir.
Sonuç olarak, bir yandan ülkenin yönetim modelinin yeniden yapılmasını zorunlu kılacak, var olan temel sorunlarının çözümüne ne tür bir katkı sağlayacağı anlaşılamayan, öte yandan da kaynak kullanımı açısından kentlinin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamını önemli ölçüde etkileyecek olan bu yeni düzenlemelerin, daha konforlu bir yaşamı kentlilere sunacak bir model oluşturup oluşturmadığının titizlikle irdelenmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. Ali KAHRİMAN / Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi-Dünya
Yorum Yaz