Tülin Hadi: Sütlüce'nin yeni yüzünü TECE Mimarlık çizecek!
Beyoğlu’nun en eski ve köklü semtlerinden biri olan Sütlüce, eski güzel günlerine kavuşmak için gün sayıyor
Lüks oteller ve iş merkezlerinin yanı sıra markalı konut projelerinin yükselmeye başladığı Beyoğlu'nun bu eski yerleşim bölgesinde planlanan dönüşüm projeleri ise değişime hız veren en büyük etken oluyor. Bu projelerden ‘Mahalleme geri dönüyorum' sloganıyla tanıtılan Sütlüce Kentsel Dönüşüm Projesi'nin mimarlarından Tülin Hadi, kapalı site mantığından uzak, mahalle ortamının korunacağı bir kentsel dönüşüm projesi hazırladıklarını belirtiyor
İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Sütlüce, ardı ardına gelen yeni yatırımlar ve kentsel dönüşüm projeleriyle adeta kabuk değiştiriyor. Bir zamanlar bağları, bahçeleri, yalıları ve kasırlarıyla İstanbul'un en önemli mesire yerlerinden biri olmasına rağmen, Haliç kıyısındaki pek çok semt gibi 1980'li yılların ortalarına gelindiğinde bölgedeki sanayi ve hızlı göçten gördüğü zararla adeta bir çöküntü alanı haline gelen Sütlüce, eski şaşaalı günlerine dönmeye hazırlanıyor.
1984 yılında mezbahanın kapanması ve Haliç'in temizlenmeye başlamasıyla Rahmi Koç Müzesi, Miniatürk ve İstanbul Kongre Merkezi gibi kültürel yapılara kavuşan Sütlüce'de planlanan kentsel dönüşüm projeleri ise bölgenin değişimini hızlandıran en önemli etken oldu. Lüks oteller ve iş merkezlerinin yanı sıra markalı konut projelerinin yükselmeye başladığı Beyoğlu'nun bu eski mahallesi, ayrıca iki üniversiteye de ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Değişimi hızlandıracak ve bölgeyi eski güzel günlerine kavuşturacak bu kentsel dönüşüm ve yenileme projelerine büyük önem veren Beyoğlu Belediyesi'nin bu çabasına inşaat şirketleri de destek veriyor. Sütlüce'de geçen eylül ayında hizmete giren Hilton Garden İnn otelinin yatırımcısı Amplio Emlak Yatırım da bu şirketlerden biri. Şirket, şimdi de otelin arka tarafında kalan plansız konut alanını yenilemeye hazırlanıyor. Hilton Garden İnn otelinin projesini hazırlayan TECE Mimarlık'a bir kentsel dönüşüm projesi hazırlatan Amplio Emlak Yatırım, bölgede yepyeni bir mahalle oluşturmaya hazırlanıyor.
Mahalle ortamı korunacak
TECE Mimarlık'ın ortaklarından Mimar Tülin Hadi, Beyoğlu Belediyesi'nin ‘Mahalleme geri dönüyorum' sloganıyla tanıttığı bu projenin en büyük özelliğinin etrafı duvarlarla çevrili, kapalı, güvenlik birimleri bulunan site mantığının dışında tasarlanmış olması olduğunu söyledi. Bölgenin yeniden bir mahalle dokusu içinde ele alındığı bir tasarım oluşturduklarını belirten Tülin Hadi, bu yüzden projede olabildiğince ‘ufalama' mantığına gidildiğini anlattı.
Proje dahilinde yapılacak olan 400 konuttan 150'sinin mahalledeki hak sahiplerine verileceğini belirten Tülin Hadi, bölgenin tarihi dokusunu göz önünde bulundurarak binaların fazla yükseltilmeyeceğine da dikkat çekti. Projenin amaçlarından birinin de mahalledeki ticari hayatı canlandırmak olduğunu vurgulayan Hadi, yenilenecek 17 dükkanın Hilton Garden İnn otelinin de varlığı göz önünde bulundurularak turizm odaklı iş kollarını bölgeye taşımasını sağlayacak bir modelle geliştirildiğini söyledi.
Mimar Tülin Hadi, TECE Mimarlık'ı, projelerini ve Sütlüce Kentsel Dönüşüm Projesi'ni İndergi'ye anlattı:
Bize biraz bu projeden bahseder misiniz?
Sütlüce'de daha önce mimari projesini bizim hazırladığımız Hilton Garden İnn Golden Horn oteli yapıldı. Eylül ayında hizmete girdi orası. Arkasında plansız bir şekilde oluşmuş bir konut dokusu vardı. Otelin yapımından sonra o bölge değerlendi ve bir müdahaleye de ihtiyacı vardı. Zaten bir sağlık sorunu içeriyor orası. Dolayısıyla Amplio Emlak Yatırım o arkadaki bölgeyi ele almak istedi. Belediye ile bir takım görüşmeler yaptılar ve oranın dönüşümü için kollar sıvandı. Orada belli bir miktar kullanıcı vardı, 100 kusur kadar malikle anlaşma yoluna gidildi. Onların kendi haklarını alacağı, yatırımcının da bu yatırımı ve geri dönüşü sağlayabileceği bir model üzerine gidildi. Burada ilk defa denenen bir şey kapalı site mantığının dışında yapılması oldu. Yani sınırları olmayan, güvenlik birimleri olmayan -bunu güvensiz bir yer anlamında söylemiyorum- buranın yeniden bir mahalle dokusu içinde ele alındığı bir tasarım üzerine gidildi.
Arazi çok zor bir arazi, çok meyilli… Orayı belli ölçek içinde tutmak için gayret sarf ediliyor. Binalar çok yüksek olsun istenmiyor. Finansal geri dönüşün sağlanabilmesi için de belli bir alanın elde edilebilmesine çalışılıyor. Mahalle dokusunu koruyabilmek için olabildiği kadar ufalamak mantığına gidildi. Otelde de aynı yaklaşım sergilenmişti. Otel tabiatı itibarıyla çok büyük bir bina, tek düze olması neredeyse kaçınılmaz olan bir bina fakat o meyil içinde o mahalle dokusunu parçalanmış kitle mantığı ile nasıl yeniden yapabilir fikrini otel de varken arka mahallelerde de uygulanmaya çalışıldı. Proje yalnızca konut ve ticari birimlerden oluşmuyor. Semt Konağı ve küçük de bir cami içeriyor.
Ne kadar büyüklükte bir proje bu? Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz?
Projedeki toplam konut sayısı 413, Bunlardan 160 tanesi mahalledeki vatandaşlara ait. Ayrıca 14 dükkan var. Proje ekibinde Cem İlhan, Sedef Zorbozan, Fabio Ribeiro, Aydoğan Özsoy, bulunuyor.
‘En büyük zorluk meyil'
Projenin avantajları ve zorlukları neler?
Sütlüce'deki dönüşüm projesi pek de kolay bir proje değil. Öncelikle arazi koşulları nedeniyle… Literatüre baktığınız zaman konut konusunda dünya kadar yayın çıkmış durumda. Bu örneklerin arasında meyilli arazilerde uygulanmış çözümlere neredeyse hiç rastlanmıyor. Eğimin neredeyse düz olduğu projeler söz konusu. Sıra İstanbul'a ve Sütlüce'ye geldiği zaman, meyil çok nadir rastlanan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Eğim inşai zorluklarla beraber satılabilir alanların ışık alması, ön arka sıra, manzara engelleri gibi sorunları beraberinde getiriyor. Bu projenin avantajlı tarafı ise yatırımcının ve bu projenin destekçisi olan Beyoğlu Belediyesi'nin kararlı olması…
Benim bildiğim kadarıyla mimarlar meyilli arazileri severler. Kot farklarının mimaride avantaj olduğunu düşünürler…
Meyili seviyoruz tabi ki, mimari plastiği ortaya çıkartmak açısından çok avantajlı bir durum ama böyle bir projede geri dönüşleri hesaplamaya başladığınızda kayıplar karşınıza çıkıyor. Çünkü o meyilin yarattığı ışık almayan mekanlar, fazla inşaatlar, inşa ettiğiniz ama satamadığınız metrekareler gibi sorunları oluşuyor. Benzer bir sorunla TOKİ'nin açtığı yarışma sonucu Kayabaşı'nda çalıştığımız bir projede karşılaştık. Orada da arazi çok engebeliydi. Binalar bir yerde yukarıda, bir yerde aşağıda kalıyordu. Oluşturduğumuz lineer bloklar bir yerde araziye gömülüyor, diğer uçta iki kat kadar açığa çıkabiliyordu. Arazinin bu durumu belli bir tipolojiyi vaaz ediyor ama o tipoloji de ki bu TOKİ'nin hep yapa geldiği kuleler oluyor, TOKİ'nin değiştirmeye çalıştığı anlayış ve inşa etmeyi düşündüğü yoğunlukla örtüşmüyordu.
Bir de inşaatın kendi tekniğinden ortaya çıkan masraflar oluşuyor. İstinat duvarları, kuyu temeller maliyetin büyük kısmını oluşturuyor ama yapıya bakınca gözle görünür bir masraf değil.
‘Ticari hayat canlanacak'
Bir mahalle yenilendiğine göre konutun yanı sıra dükkanlar da var öyle değil mi?
Evet, tabii dükkanlar da var. Hatta Beyoğlu Belediye Başkanı o projeyi çok fazla destekliyor. Ve bu projeyi ‘Mahalleme geri dönüyorum' sloganıyla tanıtıyor. Sütlüce'de yaşayan halkın yeniden orada ticari olarak da varlığını sürdüreceği bir model üzerinde duruluyor, otelin de varlığından yararlanarak… Mesela araba kiralama olabilir, turistik tesis için eleman yetiştiren kurslar olabilir… Bir de mesela o otelin hizmetlerinin belli bir bölümü dışarıdan alınabiliyor. Mesela çamaşırhane otelin içine alınmıyor. O tip işlerin de oralarda yapıldığı imkanlar düşünülüyor.
‘Bilinçli olarak büyümüyoruz'
TECE Mimarlık nasıl doğdu? Neler yapıyorsunuz?
TECE Tülin Hadi ve Cem İlhan ortaklığı ile kurulmuş bir büro. Aslen 1992 yılında Özkan Sunar ve Cem İlhan tarafından kuruldu. 1994 yılından bu yana Özkan Sunar'ın ortaklık değişimi ile ikimiz yürütmeye başladık. İlk işlerimiz hep kamunun açtığı proje yarışmaları oldu. O yarışmalara gire çıka ve bazılarını inşa ederek ilk deneyimlerimizi elde ettik. Arkasından bu günlere kadar geldik. Hala çok büyük bir büro değiliz. İnşaat piyasasının çok genişlemesi ile birlikte büroların hacimleri muazzam arttı birdenbire. Ama biz onu belli bir sınırda tutmaya gayret ettik bilinçli bir şekilde. Çünkü doğrudan doğruya proje ile ilgilenmek, doğrudan doğruya içinde olmak istiyorduk. Hacmimizi artırdığımızda proje ile aramızda başka kişiler bulunmak durumunda kalacağı ve bu da büronun organizasyon modelini doğrudan doğruya etkilediği için seçimimizi ölçeği genişletmemekten yana kullandık.
Daha çok ofis binaları, eğitim kültür yapıları ve konaklama tesisleri üzerinde çalışıyoruz. Tabii kentsel dönüşüm projeleri ve konut projeleri de muhakkak masamızın üzerinde oluyor.
Şuanda Sütlüce projesinden başka hangi projeler üzerine çalışıyorsunuz?
Şu anda Ford'un bir mühendislik merkezi projesi üzerine çalışıyoruz, Kartal'da. Bir turizm yatırımı var İstanbul'da. İki tane de kentsel dönüşüm projesi var. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi için tasarladığımız bir üst geçit projemiz var. Bir yarışma projesi. Göztepe'de D-100 karayolu üzerinde inşa edilecek. Yaz sonunda inşaatına başlanacağını ve birkaç ay içinde tamamlanacağını tahmin ediyorum. Tamamen prefabrike ve engelli dostu bir yapı olacak.
Eleştirel Bölgeselci
TECE Mimarlık'ın mimari tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Bizim TECE mimarlık olarak tarzımız illa bir tanım altına sokulması gerekirse akademik çevrelerde ‘Eleştirel Bölgeselci' olarak adlandırılan bir yaklaşım. Bu, referanslarını bulunduğu yerden alan ama oranın belli özelliklerini o anki ihtiyaca ve değişen koşullara göre yorumlayıp evrensel değerlerle birleştiren mimari bir anlayış. Genel olarak işverenin çıkarları ve binayı kullananlar kadar kullanmayanlara karşı da sorumluluklarını yerine getiren, doğaya karşı sorumluluklarını yerine getiren ve aynı zamanda yapıldığı dönemin yaşam alışkanlıklarını ve uygarlık düzeyini de yansıtan binalar yapmaya çalışıyoruz. Tarihin üzerine bir parça da kendisi ekleyen, geçmişi yok saymayan ama üstüne bir küçük parça da kendisi koymaya çalışan binalar yapmaya çalışıyoruz.
İş yapma tarzınızı nasıl değerlendirirsiniz?
Çok gerçekçi. Bu anlamda ben kendimizi eleştirebilirim. Bu kadar zamanki tecrübemiz bize şunu gösteriyor ki çok gerçekçi bir yaklaşımımız var. En baştan keskin bir şekilde sondaki durumu gören ve doğrudan doğruya, kayıpları engellemek amacıyla o aşamaları hızlıca atlayan bir anlayışa sahibiz. Oysaki işverenlerin oyunun içinde kalma istekleri düşündüğümüzden fazla olabiliyor. Onlara bu fırsatları tanımak gerekiyor. Mimari iş aslında sadece mimarın hayalleri ve istekleri ile bir yere ulaşamaz. Orada mutlaka işverenin hayallerinin bulunması gerekiyor. Önemli olan aslında karşılıklı diyalogla projeyi bir noktaya getirmek.
‘Türkiye'nin sorunu fazla trend takip etmek'
Dünyada son yıllarda mimari trendler neler, bu trendleri belirleyen kriterler neler?
Bence dünyanın politik ve ekonomik koşulları trendleri belirliyor. Bazı malzemeler bazı dönemlerde daha fazla kullanılabiliyor ya da belli hatlar ama ben bundan ziyade aslında politik ve ekonomik koşulları önemli buluyorum. Neden bundan çok kısa zaman önce, belki 10 sene önce kırda yaşama durumu vardı da nasıl böyle birden bire kulelere, sıra evlere geçtik? Çünkü onun getirisinin çok da tatminkar olmadığı ortaya çıktı. Aslında Şehir merkezlerinde yoğunlaşılması gerektiği ortaya çıktı. Konut dediğiniz şey bir metaya dönüştü. Dünya üzerinde sürekli el değiştiren bir mal bu artık, belli piyasaları var. Önünüze getirilen bu koşullar onun modasını da yaratmış oluyor. Gazete sayfalarını açtığınız zaman bütün binaların birbirine benziyor olmasının sebebi aslında mimarların ve işverenlerin hayal güçlerinin eksikliği değil, koşulların birbirine çok benzer olması. Elbette ki bu koşullar bizi de etkiliyor. Bazen hiç farkında olmadan bile başkaları ile çok benzer sonuçlar ortaya koyabiliyoruz. Ama genel olarak moda etkisinde proje yapan bir büro değiliz. Ya da moda değil de neyin etkisinin artacağı önemli diyelim. Ben yeşil binaların etkisinin artacağını düşünüyorum. Fakat benim beklediğim hızda gelişmiyor.
Benim beklediğim samimiyette de gelişmiyor…
Evet, sanırım zaten o samimiyet olmadığı için de gelişmiyor. Çok fazla makineye ve ekipmana dayalı bir yapısı var şu anda. Halbuki gerçekten sağduyulu üretilmiş bir bina zaten bolca yeşil ya da şöyle diyeyim sürdürülebilir mimarinin karakteristiklerini bünyesinde barındırıyor. Ben yeşil bina anlayışının daha çabuk ivme kazanacağını düşünüyordum ama düşündüğüm gibi olmadı. Tabii bunların hepsi masraflı yatırımlar. Bu çabalar şimdilik çok samimi değil ama yasalarla desteklenirlerse ve bir takım teşvikler alırlarsa o zaman belki beklediğimiz güce kavuşabilir.
Tüm bu mimari trendleri Türkiye nasıl takip edebiliyor? Türkiye bu gelişmelerin neresinde?
Türkiye aslında çok fazla trend takip ediyor. Problemi belki de biraz fazla trend takip etmekten kaynaklanıyor. Bu aslında birçok dalda vardır, sadece mimaride değil. Çok fazla literatür etkisinde olduğunuz zaman kendiniz yeni bir şey ortaya koymakta zorlanırsınız. Mimarlıkta da benzer bir durum var. Ama bunun ötesinde bir ülkenin kendine has, öz üretiminin olması için bu konuda belli bir güven ve yatırımın olması gerekiyor. Mimarlık da tek başına var olan bir şey değil. Birçok kollar var, bir de mimarlık var. O başka şeyler çok iyi gitmiyor ama mimarlık çok iyi gidiyor diyemezsiniz. Öyle bir şey yok. Hukuk mesela çok önemli bence. İyi bir çevre ve iyi bir mimarlık için hukuk çok çok önemli bir şey. Hukuk iyi olursa mimarlık da iyi olabilir, patent üretimi iyi olursa mimarlık da iyi olabilir, kendine has olabilir. Açıkçası şu anda Türkiye'de mimarlık belki başka birçok hizmet alanına göre daha iyi durumdadır ama desteğe ihtiyacı var. Yurtdışından sürekli mimar getiriliyor. Ben bunun çok da gerekli olduğunu düşünmüyorum. Türkiye çok iyi mimarlar var. Ama bence yurtdışından mühendis getirilebilir. Çünkü mühendisleri ben daha tutucu ve statükocu buluyorum. Onların da hayal güçlerinin açık olması gerekir. Onlar da tasarımcı sonuç olarak. Onlar da tasarımın parçası. Dolayısıyla bizden hayal gücü beklendiği kadar onlardan da beklenmeli.
Esra Sümer / İndergi
Yorum Yaz