Fatih’teki Galata Bedesteni restore edilmeyi bekliyor!
Öyle yapılar vardır ki ne kuruluş amacını ne de tanıklık ettiği sürecin devamını yaşar. Artık bulunduğu mekanda bile zor farkedilir üstelik
Öyle yapılar vardır ki ne kuruluş amacını ne de tanıklık ettiği sürecin devamını yaşar. Artık bulunduğu mekanda bile zor farkedilir üstelik.
İstanbul'dayız. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fetheder ve Edirnekapı'dan şehre girer. Şaşkındır, zira bulmayı umduğu şahane, son derece şık kent yerine harap bir kentle karşılaşır. Hiç vakit kaybetmez gerekli planlamayı yapar ve Edirne'ye döner. İlk iş gelenek olduğu üzere fetih camii yaptırmaktır, bunun yerine hocası Akşemsettin'in kıldırdığı namazla Ayasofya'yı camii yani Camii Kebir yapar. Ayasofya'nın öneminin ve ne kadar özel bir yapı olduğunun farkındadır çünkü. Bu yazının devamında da tanık olacağınız üzere Ayasofya'ya devamlı gelir oluştursun ve bu yapı herdaim ayakta kalsın diye vakıf kurar. Vakfa bağlı pek çok yapı inşa ettirir. Kapalıçarşı ve Galata Bedesteni günümüze ulaşmış. İstanbul'da olan üç bedestenin üçü de Ayasofya için yapılır.
Fatih Vakfiyesi'den de bahsetmek gerek. Kentin 15. yüzyıl sonundaki durumunu en iyi anlatan belge olması nedeniyle son derece önemli. Ticari ve sosyal düzeni biliyor olmamızı ve profan (sivil) yapı bilgisine de ulaşmamızı bu vakfiyeye borçluyuz. Öyle ki ferraşın (temizlikçinin) ücretine kadar kayıtlı olan bir düzen bu.
Bedesten, “Emniyet Sandığı”
Sadece Ayasofya'nın geleceği değil İstanbul'un ticari yapısı da şekillenir Fatih Sultan Mehmet'le.
Osmanlı'nın kuruluş devrinden itibaren (Bursa ve Edirne'den) gelen ve İstanbul'a da uygulanan bir modeldir bu. Fonksyonelliklerinin yanısıra şıklıkları da şehre yaraşır şekilde tasarlanır yapıların. Ticarî malların toplandığı, değerlerinin tespit edildiği ticaret merkezi ve borsa olarak bedesten ve han modelleri inşa edilir.
Bedesten, çarşı içindeki değerli malların saklanıp satıldığı bir bina türü. Bedestenin sözcük anlamı “çarşı, borsa, ticaret merkezi” olmakla beraber Arapça ve Farsça'da kullanılan “bezzasistan, bezistan” (bez kumaş alınıp satılan yer) kelimesinden geliyor. Bedestene kale içi mânâsına gelen “kayseriyye” de denmekte.
Bedesten “önceleri kumaş satılmak üzere yapılan, sonraları antika, mücevher, silah benzeri değerli malların alım-satımı, bazen açık artırımı yapılan, aynı zamanda banka kasası görevi yapan kapalı çarşı” demektir. (Halk Kültürü Envanteri) Son derece korunaklı ve güvenli yapılar olan bedestenler, taştan ve üzerleri kubbelerle örtülü. İçlerinde veya toprak altındaki mahzenlerde kasa ve dolaplar bulunuyor. Günümüz bankalarının kiralık kasa uygulamaları gibi ücret karşılığında kıymetli eşyalar muhafaza ediliyor. Bedesten aynı zamanda şehrin “emniyet sandığı” görevini görüyor.
Dualarla açılıyor
Etrafı dört taraftan demir kapılarla çevrili olan bedestenlerin, (İstanbul'un öteki çarşılarından farklı olarak) akşam olup herkes gittikten sonra üç kapısı kapanıyor. Dördüncü kapı olan kuyumculara açılan İnciciler Kapısı, çarşının tamamen boşalmasına kadar yarım açık bir vaziyette kalıyor ve günbatımından yarım saat önce bekçilerce kilitleniyor. Bedestenlerde, ateş yakmak, mum, kandil, şamdan bulundurmak, çubuk içmek yasak.
Bedestenler geleneklerle yaşıyor. Her sabah, “duâlı” ismi verilen bölükbaşı tarafından duâ edilerek merasimle açılıp akşamları yine merasimle kapanıyor. Esnaf gelenek uyarınca kapı önünde yapılan duadan ve uyarıdan sonra içeriye giriyor, “Tavcılık yapılmayacak, mal kapatılmayacak, kefilsiz mal satılmayacak!” tenbihlerinden sonra işe başlıyor.
Perşembe günleri özel bedesten için. Zira yüksek değerdeki mallar yalnız perşembe günü satılıyor “huzur münâdîsi” denen tellarlar tarafından.
Bedesten esnafına “hâcegân” veya “hâcegî” deniyor. Muailim manasında olsa da tacir anlamında da kullanılıyor. Çünkü dolap sahibi yani hâcegî olmak, esnaf için erişilebilecek en üstün mertebe.
Şimdiki hali içler acısı
Bedestenler gerek şehirlerarası gerekse milletlerarası ticaretin yapıldığı yerler oldukları için doğal ticaret merkezi. Dolayısıyla şehrin en önemli yapılarından.
Ayasofya'ya gelir olsun diye; Beyazıd ile Nuriosmaniye arasında olan Kapalıçarşı'nın yapımına başlanır. Tam iki yüzyıl sürer yapımı ve nüfusa bağlı olarak sürekli gelişir. Cevahir ve Sandal Bedestenleri Kapalıçarşının temelini oluşturur. Üstleri kubbe ile örtülü bu iki bedestenin etrafında şekillenir çarşı.
Galata'da ise bugün kapısında Fatih Çarşısı yazan ama asıl adı Galata Bedesteni olan yapı 1453-1481 tarihleri arasında inşa olur. Bölgedeki en büyük ticaret yapısıdır.
Köklü geçmişi, sürdürdüğü geleneklerinin yanısıra şehri ticaret merkezi yapan ve “emniyet sandığı” olan bu bedesten günümüzde iş aletleri ve hırdavat satışı yapan dükkanlar tarafından kullanılıyor.
Yapıldığı zaman şehrin simgelerinden, ticari hayatın belirleyicilerinden ve hepsinden öte Ayasofya'yı yaşatmak için gelir kapısı olan ve yaklaşık 550 yaşındaki bedestenlerden Kapalıçarşı hala ayakta ve bir şekilde amacına uygun şekilde çalışıyor. Ancak Galata Bedesteni için benzer şeyler söylemek imkansız. Çünkü şimdiki hali oldukça üzücü.
Fatih'in inşa ettirdiği bu yapıyı Evliya Çelebi “On iki kubbeli, kurşun örtülü, iki yüz dolaplı, kal'a gibi” diye tanımlıyor. Yağmur ve kardan korunmak için kurşun kaplı kubbelerle süslü olarak inşa edilen bedesten, Osmanlı mimarîsinin en güzel örneklerinden. Oysa ki günümüzde bırakın süslü kubbeyi görmeyi binayı tanımakta bile güçlük çekiliyor. İçi bambaşka bir perişanlıkta. Esnafın ihtiyacına göre sağa sola çakılan raflar, gelişigüzel boyanmış, futursuzca sıvanmış duvarlar üzüntü sebebi. Böylesi derin geçmişi olan ve kırmızıya çalan rengiyle hala zerafetini korumaya çalışan bu yapı başarılı bir restorasyona ihtiyaç duyuyor. Gelecek nesillere uzanmak ve yapılış sebebine sadık kalmak için.
Taraf
Yorum Yaz