2B'nin çehresi değişti mi?
2B'nin geçmişi neredeyse AK Parti iktidarının geçmişi ile eşit. 2002 yılında çıkarılan yasanın 3. Maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince, hükümet elinin rahatlaması için anayasa değişikliğine gitmişti
2B'nin geçmişi neredeyse AK Parti iktidarının geçmişi ile eşit. 2002 yılında çıkarılan yasanın 3. Maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince, hükümet elinin rahatlaması için anayasa değişikliğine gitmişti. 2003 yılında yapılan bu değişikliğe ilişkin kanun da Cumhurbaşkanı Sezer tarafından iki kez veto edilince hükümet yasanın yürürlüğe girmesiyle o zaman için 20 milyar dolar olarak hesap edilen büyük bir kaynaktan mahrum olmuştu.
Söz konusu anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanının vetoları o dönem çok tartışılmıştı. Benim de bir ucundan katıldığım bu tartışmaların doğrudan T.C. Anayasası bağlamında bir 'anayasa hukuku' tartışması niteliğindeydi!
Anayasa değişikliğine ilişkin kanun birinci vetoyu görüp Meclis'e dönünce bazı değişiklikler geçirerek ve bu kez 388 oy ile (yani üçte iki çoğunluk sağlanarak) kabul edilerek cumhurbaşkanının önüne tekrar gelmiş olsa da ikinci vetodan kurtulamamıştı. Bunun üzerine o dönem Ak Parti Grup Başkanvekili olan Haluk İpek'in medyanın itibar etmediği bir açıklaması ile karşılaşmıştık. İpek, ikinci vetoya ilişkin görüşünü şöyle temellendiriyordu: 'Anayasa'nın 175. Maddesi 1987 yılında değiştirilmiştir. Bu değişikliğin ardından 367'nin üzerinde kabul edilen Anayasa değişikliklerini Cumhurbaşkanı'nın veto yetkisi yoktur. Cumhurbaşkanı 15 gün içinde Anayasa değişikliğini ya halkoyuna sunabilir veya yayınlanmak üzere Resmi Gazete'ye gönderebilir. 2-B'lerle ilgili Anayasa değişikliğinde 15 günlük halkoyuna gönderme süresi aşıldığı için bu Anayasa değişikliğinin Resmi Gazete'de yayınlanması gerekir. Meclis Başkanı, vetoyu Çankaya Köşkü'ne geri göndermeli ve Anayasa değişikliğinin yayınlanmasını istemelidir.'
Haluk İpek'in bu önemli ve yerinde değerlendirmesi 175. maddenin 1987'de geçirdiği değişiklikte Adalet Bakanı olan Oltan Sungurlu tarafından da desteklenmişti. Sungurlu'nun açıklaması da şöyleydi: 'Bu kanunda yapılan değişikliğin ardından 367'nin üzerinde oyla kabul edilen Anayasa değişikliğini Cumhurbaşkanı'nın veto hakkı yoktur.' Surgurlu'ya göre bu durumda cumhurbaşkanı değişikliğe ilişkin kanunu ya halkoylamasına götürecektir ya da yayınlanması için Resmi Gazete'de yayınlatacaktır. Dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç ise, konuyu incelettiğini açıklıyordu.
Konuya ilişkin benim kanaatim de aynı yöndeydi. Gerçekten de 175. madde (bu maddenin söz konusu açıklığa kavuşturulmadan, yani ikircikli yapısından kurtarılmadan bugün de yürürlükte olduğunu unutmayalım) Cumhurbaşkanı Sezer'e bu kanuna ilişkin veto hakkını tanımıyordu. Çünkü 175. Maddenin 5. Fıkrasında dile getirilen anayasa hükmü aynen şöyleydi: 'Doğrudan veya Cumhurbaşkanı'nın iadesi üzerine, Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Halkoylamasına sunulmayan Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya ilgili maddeler Resmi Gazete'de yayınlanır.'
Demek ki Haluk İpek ve Oltan Sungurlu, '2B'lerle ilgili Anayasa değişikliğine ilişkin kanunun artık gideceği tek yer kalmıştır, o da Resmi Gazete'dir' derken tamamen haklıydılar. Söz konusu kanun üçte iki çoğunlukla kabul edilmiş, Köşk'ten kanunun kabulu üzerinden 15 gün geçmesine rağmen (Anayasa 89. Madde) halkoyuna sunulması yönünde bir ses çıkmamış olduğuna göre tabii ki doğru Resmi Gazete'ye!
Biliyorsunuz. Anayasamız 175. madde örneğinde olduğu gibi yoruma 'fazlasıyla açık' maddeler ile doludur. 'Yeni Anayasa'nın (bu konuda benim de ümidim hepten tükendi ama eğer mümkün olursa) bu problemi de bertaraf etmesi gerekir. O günlerde konuştuğumuz tartışma dolayısıyla da söylediğim gibi, 175. maddeyi kaleme alanlar maddenin biraz önce aktardığım 5. Fıkrası ile onun bir öncesinde yer alan 4. fıkranın birlikte var olamayacağını –nedense?- akıl edememişlerdi. 4. fıkra 'Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları, bir daha görüşülmek üzere Türkiye büyük Millet Meclisi'ne gönderebilir' diyerek, bu ilk veto için ortaya hiçbir şart koymazken, aktardığım fıkra , açıkça belirtmese de, üçte iki çoğunluk ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanunların 'veto' dışında kaldığını ve bunlara ilişkin cumhurbaşkanının ancak 'halkoyuna sunma cezası'(!) verebileceğini ilan ediyordu!
İkinci vetodan sonra on yıl kadar rafta bekletilip birkaç gün önce Meclis'ten geçirilen 2B'nin tarihçesi kısaca böyle... Bu kanunu Meclis'ten ilk geçişi sırasında desteklemiştim. İstanbul başta olmak üzere özellikle büyük şehirlerde karşımızda duran ve geri dönülmesi artık imkansız olan fiili durumun (apaçık 'işgal' yani) mevzuat içine çekilerek devlete önemli bir kaynak oluşturulması düşüncesi bana da makul bir düzenleme olarak görünmüştü. Büyük kısmı konut olan on binlerce yapı zaten -elektrik-su-gaz başta olmak üzere- hemen her hizmetten yararlanıyordu. Dönüşü olmayan bir yasa dışı yerleşim modeli zaten ne vakittir yürürlükteydi.
Peki bugün, yani 2B'nin Meclis'ten geçtikten sonra ne düşünüyorum? Konuya ilişkin sezgilerim bana, 'GelişenTürkiye'nin 2B'yi de epeyce geliştirdiğini söylüyor! Geçen zaman içinde 2B'nin çehresi değişmiş gibi. Özellikle de büyük inşaat şirketlerinin medyaya düşmeye başlayan 'sevinçleri'nin neden olduğu sezgiler bunlar…
Yeni Şafak
Kürşat Bumin
Yorum Yaz