Bünyamin Derman ‘Farklı mimariler kent siluetine dinamizm katar’
Yüksek mimar Bünyamin Derman İstanbul’un silüetini etkileyen farklı mimari yapıları değerlendirerek yapıların kent silüetinde nasıl göründüğünün önemine dikkat çekerek ciddi master planlarınıın yapılması gerektiğini belirtiyor
Kent siluetinin ahengi ve sürekliliği sağlayan, doğru verilmiş master plan kararlarıdır. Burada bahsedilen, kentin yeşil alanlarının, meydanlarının, kamusal alanların, kent hizalarının tanımlandığı, ormanlık alanların, su kaynaklarının, hava koridorlarının, doğal topoğrafyanın (tepelerin), tarihi bölgelerin korunduğu, yapı yoğunluğunun, yüksekliğinin nerede ne kadar olacağının ve kentin gelişim akslarının gerçekçi ve sağlıklı bir yaklaşımla belirlendiği, araç ve yaya ulaşımının doğru kurulduğu bir planlamadır. Özetle, bu plan üzerinde, tüm alt ve üst yapının ne şekilde dönüşüp, gelişeceğinin belirlenmiş olması gerekir. Kentin tarihi bölgeleri, kent siluetine etki eden yerler, gelişim alanları, kent hizaları, sokaklar, meydanlar, parklar, neresi bitişik nizam, neresi ayrık nizam… vs. bu planda yer almalıdır.
Kentler bir günde kurulmaz. Yıllar içinde şekillenir, gelişir, değişirler. İnşa edilen her yapı zamanının teknolojisi ve değerler estetiği içinde siluette yerini alır. Burada yapının ne gördüğü (açıldığı panorama) kadar, kent siluetinde nasıl göründüğü ile de ilgili olmak gerekmektedir. Doğru bir master plan içinde yer alan tüm bu farklı mimariler, çeşitlilikleriyle siluete renk ve dinamizm katarlar. Kentin yaşanmışlıklarına tarih düşen belgeler olurlar, kent belleğini oluştururlar.
İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Bu güzellik, üzerinde inşa edilen yapılardan çok, onun topoğrafik özelliklerinden ve coğrafi konumundan ileri gelmektedir. Yıllardır süregelen tüm hoyrat müdahalelere rağmen hala ayakta kalmasını başka türlü açıklamak mümkün görünmüyor. Bugün İstanbul siluetinde kentin doğal peyzajından ve bu peyzaj içinde yer alan tarihi yapıların oluşturduğu ritmden, bir zamanlar tepeler korunarak, vadi içlerinde konumlandırılan ve yeşil içinde kaybolan boğaz köylerinden gayri memnuniyet duyarak bakacağımız çok az şey var maalesef. İstanbul siluetinin hafızalardaki ‘İstanbul yedi tepe' ifadesinin, sayısız tepeler oluşturan villa ve apartman yığınlarına dönüşümüne tanıklık etmekteyiz. Şunun altını çizmek isterim ki bir süredir kentsel dönüşüm adı altında yapılanlar kent için kaçırılmış büyük bir fırsattır. Ciddi bir master plan çalışması ile doğru değerlendirilebilecek kaynaklar, kentin artık alanlarının rehabilitasyonu ve gelişim alanlarının sağlıklı inşasına imkan verebilecekken ranta kurban edilmektedir. Kent içinde pek çok doku tahrip edilmekte, parsel bazında yoğunluk artışları ile yeni altyapı sorunlarına gebe kalınmaktadır. Kentin her yöne ve kontrolsüzce genişliyor olması ekosisteme de ciddi zararlar vermektedir.
Urban Landinstitute, çevreye eklenen her yapının teslim aldığı arsayı eski durumundan daha iyi durumda devretmesini öngörür. Başka bir ifadeyle kente eklenen her yapının ekosisteme etkilerinden başlayarak kentsel sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmesi neredeyse bir zorunluluktur. Bu, aslında bir neslin kendi zamanıyla sınırlı olmayan ve gelecek nesillere dek uzanan toplumsal sorumluluğudur. Dolayısıyla sorun, sadece kent siluetinde bir görüntü kirliliği değil, hayati bir sorundur.
Yorum Yaz