Gayrimenkul ne hızda el değiştiriyor?
Milliyet gazetesi köşe yazarı Çetin Altan İstanbul'da kiralık ve satılık daireler ile 39 ilçede yer alan kebapcı, dönerci ve restorantların sayısını ironik bir dille ele aldı
Çiftehavuzlar'dan yukarı doğru çıkıp Bağdat Caddesi'ne yaklaştığımız sırada, trafik işaretleri kırmızı yandı ve önümüzdeki birkaç arabayla birlikte durduk.
* * *
Sağ tarafımızda bir “parfumerie” mağzası; onun az üstünde de, trafik lambasının hemen yanında, vitrinlerindekiyle içerdeki tavanlarında albenili kristal avizelerin salkım saçak sarktığı bir avizeci mağzası vardı.
* * *
Orta yaşlarda, giyimi kuşamı yerinde bir hanım eğildi bizim arabanın penceresine:
- Eve döneceğim dolmuş param yok, bana bir dolmuş parası verir misiniz, dedi.
* * *
İlk kez rastlıyorduk, hali tavrı ve giyimiyle Bağdat Caddesi'nde hiç de yadırganmayacak bir hanımın, duran bir arabanın camına eğilip bir dolmuş parası istemesine.
* * *
39 ilçeli İstanbul'da ve hemen her semtte koskocaman apartmanların tam ortasında, birer metrelik ilanlara rastlanıyordu, üstüne “KİRALIK DAİRELER, yahut SATILIK” yazan...
* * *
Bir yandan da, yüksekliği 100 metreyi geçmiş bir yığın gökdelen inşaatı üstünde uzun mu uzun demir vinçlerin önde doğru uzanmış kolları dolaşıyordu.
* * *
Tüm İstanbul'da, acaba “kiralık, yahut satılık” kaç daire, kaç bina, kaç mağza vardı?
Bunların sayıları her ay ne kadar artıyordu?
Taşınmaz malların el değiştirmesi, yahut el değiştirmeyi beklemesi neden bu kadar hızlanmıştı?
* * *
Hiç gündeme gelemeyen bir konuydu, her yıl nüfusu iç göçlerle 600 bin kişi daha artan ve nihayet 16 milyona dayanmış olan İstanbul'un emlak piyasasındaki “rant” getirisiyle götürüsü...
* * *
Üstünde sıram sıram kadehlerle bardakların durduğu, çiçeklerle de süslenmiş, beyaz örtülü uzunca bir masa...
Çevresinde de şen şatır hanımlarla beyler.
* * *
Bir doğum günü kutlanıyor.
Kimin doğum günü mü; annesinin kucağında 1 yaşına basan erkek bir bebeğin.
* * *
Derken garsonlar; üstünde mumlar yanan, dört köşe, epey büyük bir mavi pasta getirip koydular masanın üstüne.
Masanın çevresindekiler de, hep bir ağızdan ellerini çırparak ortak bir ahenk içinde:
- Happy birthday to you, diye kısa süreli bir tempo tutmaya başladılar.
* * *
Annesi, kucağındaki 1 yaşına basmış erkek bebeği, pastanın üstündeki mumlara doğru uzatıyordu; ola ki bir kaçını üfler umuduyla...
* * *
Bebek ise, kocaman siyah gözleriyle şaşkın, mumların dumanlarından sıkıldığı için başını başka bir yana çevirmeye çalışıyordu.
Sonunda babası kucağına aldı ağlamak üzere olan bebeği ve masanın 5-10 adım uzağına götürdü.
* * *
Duran arabaların camlarına eğilip, bir dolmuş parası isteyen, üstü başı düzgün bir hanımı nasıl ilk kez gördüysem; 1 yaşına basan bir bebeğin de doğum günü partisine ilk kez tanık oluyordum, uzaktan.
* * *
İstanbul'daki değişimin boyutları da, yaşam türleri de, çeşit çeşit tipleri de, değişik alanlardaki uzmanlık levhaları da, gözlerime pıtıraklaşmış gibi görünen özel üniversiteleri de; bendenizi hem yadırgatıyor, hem de akıl almaz bir dengesizliğin yüreğimi sıkıştıran bıçağını saplıyordu ömrümün albümüne...
* * *
39 ilçeden oluşan İstanbul'da kaç bin lokanta, kaç bin mağza, kaç bin dükkan, kaç bin “Restaurant”, kaç bin “Cafe”, kaç bin “Brasserie”, kaç bin “Cafeteria”, kaç bin “Kebapçı”, kaç bin “Börekçi”, kaç bin “Dönerci”, kaç bin “Balıkçı lokantası” v.s. vardı?
* * *
Lokantalarla mağazaların adları; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, İspanyolca, hatta Arapçayla Rusça ve Rumca arasında da çiftetelli oynuyordu...
* * *
İstanbul'un dengesiz değişimi içinde; “burjuva enternasyonalizm”nin de evrensel adımları, kente kartvizitini mıhlıyordu, İNSANLIĞIN 8.500 yıllık müze kentine.
* * *
Ve evrenselleşmeye karşı da, yerel bir refleks “Osmanlı”ya sığınma çareleri arıyordu.
* * *
Doğum günü, henüz daha 1 yaşına bastığı gün kutlanmaya başlamış olan kocaman siyah gözlü erkek bebek; 85'ine geldiğinde, yani efendim 2096 yılında İstanbul acaba nasıl olacak?
* * *
Herhalde bugünkü dengesizliği içinde olamayacaktı.
* * *
Geçtiğimiz pazartesi günkü Radikal gazetesinde, Ezgi Başaran'ın şair Murathan Mungan'la bir röportajı vardı.
* * *
O röportajın başlığıyla, Mungan'ın bazı sözleri ilk sayfayı hemen hemen kaplamış gibiydi ve şöyleydi:
“Bu halı çok kabardı
Şair Murathan Mungan'a göre Türkiye'nin bilinçdışı, 800 bin kilometre karelik bir halı: Altına istenmeyen her şeyin süpürüldüğü bu halı çok kabardı. Artık bununla başa çıkamıyor.
* * *
ANADİLİMİZ, DİLSİZLİK OLDU
Osmanlı'dan beri temel felsefe: Kol kırılır yen içinde kalır. Bu nedenle her yanımız kırık çıkık dolu. Anadolu'da halkların anadili, dilsizliktir. Asıl korkunç olan bu zaten.
* * *
BELLEKLERİMİZ DE BÖLÜNDÜ
Türkiye'nin önemli bir sorunu da sadece coğrafi değil, bellek bölünmesidir. Doğu ve batıdakilerin hatıra depoları farklı oluştu.
Oysa her tarih bir gün ince yerinden kırılır.”
* * *
Uzun sürünce biribirini uyutma, başlıyor işte hapı yutma...
* * *
Çetin Altan/Milliyet
Yorum Yaz