İlhan Akşit Üç İmparatorluğun Başkenti İstanbul kitabıyla tarih yolculuğuna çıkarıyor!
Bu kitabın ışığında Roma, Doğu Roma ve Osmanlı başkentinin büyülü geçmişinden satır başlarını çıkardık
BOĞAZ'IN ADI NEREDEN GELİYOR?: Dördüncü jeolojik zamanda deniz sularının derin bir vadiyi doldurmasıyla oluşan Boğaz'a ‘Bosphoros' denmesi, mitolojik bir öyküye dayanır. Mitolojiye göre; Baştanrı Zeus, Argos kralının kızı İo'yla sevişirken karısı Hera'ya yakalanır ve İo'yu Hera'nın intikamından korumak için bir ineğe dönüştürür. Hera bunun farkına varır ve ineğe korkunç bir at sineğini musallat eder. İo da sinekten kurtulmak için Boğaz'ı yüzerek geçer. ‘İnek Geçidi' anlamına gelen ‘Bosphoros' adı, bu öyküye dayandırılmış olmalıdır.
YONTMA TAŞ DEVRİ: 2 kilometre uzunluğundaki Boğaz'ın iki yakasının da Yontma Taş Devri'nden itibaren iskan edildiği görülür. Örneğin Küçükçekmece yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası, buradaki en eski yerleşim yeridir. Anadolu Yakası'nda Pendik ve Fikirtepe'de de Yontma Taş Devri'nde yerleşimlerin olduğu biliniyor.
DAİMA HEDEFTE: İstanbul'un kuruluşuna dair pek çok efsane içinde en kabul göreni şöyle anlatılır:
MÖ. 695'te Atina yakınında oturan Trak kökenli Megaralılar, başlarında Byzas olmak üzere yurtlarından göçerler. Yeni şehirlerini Kadıköy'deki Moda Burnu'ndaki Khalkedon'un karşısına kurarlar. ‘Byzantion' adı verilen bu kenti önce Persler, ardından Spartalılar teslim alır. MÖ. 411'deyse, Atinalıların egemenliğine girer. Onu izleyen süreçte Byzantion, bir dönem Makedonya Krallığı hüküm sürse de çoğu kez özgürlüğünü korur.
MÖ. 146-MS. 73 arasındaysa, Roma'ya bağlı özgür ve federal bir kent devlet statüsünde yaşar.
“Önce Konstantiniyye benim kalbimi fethetti, sonra ben Konstantiniyye'yi fethettim.” Fatih Sultan Mehmet
YENİ ROMA: MS. 323'te şehre sahip olan Roma İmparatoru ve Doğu Roma (Bizans) İmparatorları'nın birincisi, Hıristiyan eğitimli Constantinus, Byzantion'u başkent olarak düşünür. Yeni başkentin kurulmasınının ‘tanrının emri' olduğunu söyleyen Constantinus, kenti baştan imar etmeye başlar. Önce Hipodrom'un doğusunda saray yaptırır. Daha önce Septimius Severus'un yaptırdığı surları yıktırıp daha geniş bir alana sur inşa ettirerek, şehri yedi tepenin eteklerine yayar. Yunanistan'dan gelen Burmalı Sütun'u Hipodrom'un ortasına diktirir. İmarı beş senede bitirilen bu şehre, ‘Yeni Roma' anlamına gelen ‘Nea Roma' denir. 40 gün süren törenlerden sonra, 11 Mayıs 330'da Roma'nın yeni başkenti artık ‘Constantinopolis' olmuştur.
“Burası sanki dünyanın başkenti olmak üzere doğa tarafından yaratılmış gibi.” Alman İmparatoru V.Şarl'ın İstanbul Büyükelçisi A. G. De Busbecq, 16'ncı YY.
GEÇİT VERMEYEN SURLAR: Bin yıl gibi uzun zamanda çevirdiği şehri koruyan, şehri almak isteyenlere geçit vermeyen İstanbul surları, bu özelliğiyle dünyanın sayılı surlarından biri sayılıyor. Avarları, Arap akınlarını ve Bulgar saldırılarını durduran, Ortaçağ'ın en büyük kuvveti olan Hunları caydıran bu geçit vermez surların 96 kulesi vardı. Şehri çevreleyen surlar üç bölümden oluşurdu. 1- Marmara Denizi boyunca Yedikule civarında Mermer Kule'ye kadar uzanan ve adına ‘Marmara Surları' denilen kısım. 2- Mermer Kule'den başlayarak Tekfur Sarayı'na kadar uzanan ‘Kara Surları'. 3- Haliç boyunca uzanan ‘Haliç Surları'.
TAHRİP EDİLEN BÜYÜK SARAY: Constantinus, başkentine Roma'daki gibi imparatorluk sarayı yaptırır. Hipodromun yanından başlayıp 11'inci yüzyıla kadar yapılan ilavelerle genişleyen ve ‘Büyük Saray' adı verilen bu yapı, Marmara Denizi'ne kadar uzanır. Kıymetli taban mozaiklerine sahip saraylar, Latin işgali (1204-1261) sırasında soyulur ve tahrip edilir.
HİPODROM: Dünün araba yarışlarının yapıldığı, zafer çığlıklarının atıldığı Hipodrom, bugün Sultanahmet Meydanı'nda eskiden kalan dikilitaşların gölgesinde derin bir sessizliğe bürünmüş olarak uzanıyor. Havayı temsil eden maviler, toprağı temsil eden yeşiller, suyu temsil eden beyazlar ve ateşi temsil eden kırmızılar, bu alanda yarışırdı. Sonraları beyaz ve kırmızılar kalkmış, mavi ve yeşiller olarak iki siyasi fikri oluşturan gruplara ayrılmıştı. Önceleri araba yarışlarının yapıldığı alan, daha sonra halkın şikayetlerini dile getirdiği bir meydana dönüştü.
RUMELİ HİSARI: Bizans Çağı'nda Jüpiter Tapınağı'nın bulunduğu yere, Yıldırım Bayezid 1393'te Güzelce Hisar denilen Anadolu Hisarı'nı yaptırır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u almadan önce Karadeniz'den Bizans'a gelecek yardımların önünü kesmek için Anadolu Hisarı karşısına bir kale yapılmasını buyurmuş, 1452 yılı ilkbaharında ülke sathından getirilen malzeme ve ustalarla hisarın inşası için hazırlıklar tamamlanmıştır.
EYÜP SULTAN CAMİİ: Bugün İstanbul'da ayakta kalabilmiş 989 camii var. Bunlar Fatih Sultan Mehmed'ten başlayarak son Osmanlı dönemine kadar devam etmiş, devirlerine göre klasik, barok, rokoko ve ampir üslupta yapılmıştır. Fatih, 7'inci yüzyılda Arap ordularının İstanbul'u kuşatması sırasında şehit düşen peygamberin sancaktarı Ebu Eyyüb-el Ensari için şehit düştüğü yere bir külliye yaptırmıştır. Eyüp'e 1458'de yaptırılan külliyenin camisi, 18'inci yüzyılda yıkılmış, 1798'de III. Selim döneminde yeniden yaptırılmıştır.
SULTANAHMET CAMİİ: Altı minareli tek cami Sultanahmet, içindeki çinileri ve kalem işlerinden dolayı Mavi Cami olarak da anılıyor. Sultan I. Ahmet, Sinan Mektebi'nden yetişen Mehmed Ağa'ya 1609-1617 tarihlerinde yaptırmıştır.
Yerebatan Sarnıcı'nın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı, Roma Çağı heykeltıraşlık sanatının örneklerinden biri. Bir söylenceye göre, kötülüklerden korumak amacıyla, Medusa'nın buraya yerleştirildiği zannediliyor.
İstanbul'un tarihi Sultanahmet Meydanı'ndaki Antik Hipodrom kalıntıları içinde bulunan ‘Dikilitaş', Mısır Firavunu
III. Thutmosis'in (M.Ö 1502-1448) Ön Asya'da kazandığı zaferlerin anısına diktirdiği taş olarak biliniyor. Şehirlerini süslemek için Mısır'daki anıtları kullanan tüm Romalılar gibi
I. Konstantin de, yeniden kurduğu Konstantinopo-lis'teki Hipodrom'u süslemek için anıtları buraya taşıttırıyordu.
Milliyet
Yorum Yaz