İstanbul’un 100 Sanayi Kuruluşu kitap oldu!
Hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz bir dönemi ve alanı ele alan ‘İstanbul’un 100 Sanayi Kuruluşu’ adlı kitap... İstanbul’un ekonomik potansiyeline ve geçmişine ışık tutarken; o dönemde yapılan üretimin bilindiğinin aksine kurak ve yetersiz olmadığının da kanıtı niteliğinde
Hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz bir dönemi ve alanı ele alan ‘İstanbul'un 100 Sanayi Kuruluşu' adlı kitap... İstanbul'un ekonomik potansiyeline ve geçmişine ışık tutarken; o dönemde yapılan üretimin bilindiğinin aksine kurak ve yetersiz olmadığının da kanıtı niteliğinde...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemiyle Cumhuriyet'in ilk yıllarını kapsayan zaman diliminde, İstanbul'un ekonomik ve ticari gelişimine damgasını vuran farklı sektörlerden 100 kuruluşu, İstanbul'un Yüzleri Projesi kapsamında yayımlanan ‘İstanbul'un 100 Sanayi Kuruluşu' isimli kitapta bir araya getirdi.
Kitapta, günümüzün büyük markalarının kuruluş hikayelerinin yanı sıra dönemin şartları gereği kurulması gereken ya da ismine sadece sahaflardaki eski bir dergide rastlanabilecek tesisler hakkında bilgiler yer alıyor. Kitaba konu olan 100 tesis seçilirken söz konusu tesislerin modern anlamda üretim yapıyor olması en önemli kriter olarak belirlenmiş. İmalathane ya da hizmet tesisi olanlar içinse faaliyet gösterdiği alanda dikkate değer başarılar elde etmiş olması önemli bir çıkış noktası olmuş.
Hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz bir dönemi ve alanı ele alan ‘İstanbul'un 100 Sanayi Kuruluşu' İstanbul'un ekonomik potansiyeline ve geçmişine ışık tutarken; o dönemde yapılan üretimin bilindiğinin aksine kurak ve yetersiz olmadığının da kanıtı niteliğinde. Osmanlı'nın sanayi politikası ve üretim sistemi konusunda önemli bilgiler içeren eser, 176 sayfada 100 ayrı sanayi kuruluşunu ve bu kuruluşların tarihsel serüvenini anlatıyor. İşte Osmanlı'nın ilk bomba fabrikasından Beykoz işi Çeşm-i Bülbüllere İstanbul'un 100 Sanayi Kuruluşu'ndan birkaç örnek:
ALi MUHiTTiN HACI BEKiR (1777)
1777'de Kastamonu'dan İstanbul'a göçen Hacı Muhittin Bekir, Bahçekapı'da şekerlemeci dükkanı açar. Aynı yıllarda hacca giden Bekir, ‘Hacı Bekir' olarak anılmaya başlar.
Dükkanın arkasındaki ocakta şeker, lokum gibi ürünler imal eden Hacı Bekir, bu şekerlere gül, tarçın gibi tatlar ekleyerek meşhur olur. Özellikle badem ezmesi kısa sürede benimsenir. Ünü saraya kadar ulaşır ve ürünleri saray ahalisi tarafından da beğenilir. Hacı Bekir, sarayın şekercibaşısı olarak atanır.
Uluslararası arenada gıda sanayiinin gururu olan Ali Muhittin Hacı Bekir markası, 1873 Viyana Fuarı'nda ve 1888 Köln Fuarı'nda gümüş; 1897 Brüksel Fuarı'ndaysa altın madalya kazanır. Japonya, Mısır, Güney Afrika ve İngiltere gibi ülkelere satış yapar, temsilcilikler açar. Türk şekerlemeciliğini bu ülkelerde temsil eder.
Ali Muhittin Hacı Bekir günümüzde, İstanbul'daki üç mağazasıyla hizmet vermeye devam ediyor.
DOLMABAHÇE GAZHANESi (1853)
Doğalgaz değil havagazı: Dolmabahçe Sarayı'nın yapımı esnasında ısıtma ve aydınlatma sorununu çözmek için, sarayın inşaatıyla beraber, saray ahırlarının olduğu bölgede gazhane inşasına başlanır. Yapımı 1853 yılında sarayla tamamlanan gazhane 1856 yılında kullanıma açılır. Böylece, Osmanlı topraklarında ilk kez kömürden gaz üretilmiş oldu.
İlk İstiklal Caddesi aydınlandı: İstanbul şehremini (belediye başkanı) padişaha bir dilekçe yazarak gazdan şehrin de faydalanması talep eder. Sultan Abdülmecid'in de onayıyla İstanbul'un sokakları havagazıyla aydınlatılmaya başlar. Havagazı uygulaması 1856'da ilk kez Beyoğlu'nda bulunan Cadde-i Kebir'in (İstiklal Caddesi) aydınlatılmasında kullanılır.
Varlıklı Pera sakinleri sokakların aydınlatılmasından sonra evlerine de gaz ister. İzin alabilen bazı Beyoğlu sakinleri evlerine havagazı çektirir. Tiyatrolar ve dini mekanlar da bundan faydalanır. Ardından Pangaltı ve Beşiktaş da aydınlatılır. Gazhane 1874'te belediyeye devredilir. 1914'te tesis özelleşir, işletim hakkını 50 yıllığına bir Fransız alır. Adı ‘Beyoğlu-Yeniköy Türk Anonim Şirketi' olur.
Yerinde stat var: 1955 yılında İnönü Stadyumu'nun genişletilmesi düşüncesiyle gazhanenin sökümüne karar verilir ve gazhane parça parça sökülerek, yapımına bugünkü İETT garajının bulunduğu bölgede başlanan Poligon Gazhanesi'ne taşınır. 1960 yılında Dolmabahçe'den tamamen kaldırılan gazhane, son dokuz yılında İETT'ye bağlanır. Poligon Gazhanesi de 1993 yılında üretimini durdurur.
ÇUBUKLU CAM FABRiKASI (1845)
Beykoz işi çeşm-i bülbüllerde padişah notu: Venedik'in cam işçiliği ve sanayinde tüm dünyada hüküm sürdüğü dönemde Sultan Abdülmecid'in talimatıyla ‘İstanbul'un Cam Bölgesi' olarak anılan Beykoz'da ‘Cam Sanayi Bölgesi' kurulmaya karar verilir. Böylelikle 1844 yılında Beykoz Cam Fabrikası kurulur. Hemen ardından 1845 yılında, yine aynı bölgedeki İncirli köyünde ‘Hüdavendigâr Müşiri' tarafından Çubuklu Cam Fabrikası kurulur. Müşiri bir yıl sonra fabrikayı padişaha satmak ister. Böylelikle Çubuklu Cam Fabrikası 1846 yılında devlet yönetimine geçer. Bu fabrikada üretilen
çeşm-i bülbüllerin padişah tarafından içlerine birer
not eklenerek saray evkafına dağıtıldığı bilinmektedir.
Camları mücevherler süslerdi: Çubuklu Cam Fabrikası'nda üretilen vazolar, kristal ibrikler, leğenler, fincanlar, gülabdanlar, kandiller, laledanlıklar, şamdanlar, şekerlemelikler, sürahiler, mataralar, tuzluklar ve hokkalar dönemin en
gözde ürünlerinden kabul edilir. Cam işleri daha sonra mine ve mücevherlerle süslenerek daha gösterişli bir hale getirilir.
Sır Beykoz'un taşında: Tesiste üretilen camların bir özelliği de ışığa tutulduğunda kırmızı görünmesidir. Bu kırmızı renk birçok Beykoz işi camda kendini gösterirken, cama bu özelliği veren kullanılan kum ya da çakılın niteliğidir.
KURUKAHVECi MEHMET EFENDi (1871)
İstanbul'un kahveyle tanışması, Kanuni Sultan Süleyman dönemine rastlar. Yemen'den getirilen kahve, o günden sonra Türk kültürünün bir parçası haline gelir. Kahve o yıllarda çiğ olarak satılır. Evlerde tavalarda kavrulup dibeklerde dövüldükten sonra pişirilecek hale gelir.
O yıllarda Kurukahveci Hasan Efendi de İstanbul kahveci esnaflarındandır. Oğlu Mehmet Efendi dükkanın başına geçince bir ilki gerçekleştirir. Mehmet Efendi ham olarak satılan kahveyi tavada kavurup, dibekte döverek pişirme kıvamında tüketicilere satmaya başlar. Dükkanının bulunduğu Tahmis Sokağa girer girmez insanı saran kavrulmuş kahvenin kokusu, tiryakileri kendine çeker. Halk dükkanı ‘Kurukahveci Mehmet Efendi' diye anmaya başlar.
Kurukahveci Mehmet Efendi'nin 130 yıl önce yazmaya başladığı serüvene bugün varisleri devam ediyor.
NURi DEMiRAĞ UÇAK FABRiKASI (1936)
İlk Türk uçağının üretildiği fabrika: Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkan ve sermaye açısından fakir olan Türkiye, ihtiyacı olan uçakları zenginlerin bağışlarıyla alır. Nuri Demirağ'ın yanına da uçak için bağış istenmek üzere gidilir. Demirağ bağış yapmak yerine fabrika kurmayı ve uçak konusunda dışa bağımlılıktan kurtulmayı önerir ve Beşiktaş'ta ilk uçak fabrikasını kurar.
Hem savaş hem yolcu uçağı D38: Fabrika ilk siparişini THY'den alır ve
10 eğitim uçağı, 65 planör imalatına başlar. Fabrika bir yandan da Nu. D.38 adlı yeni bir uçağın imaline yönelmiştir. Bu çift motorlu yolcu uçağı olacak, savaşlarda da bombardıman uçağına dönüşebilecektir. 270 km. hızla gidebilecek, 5 bin 500 m. yükseklikten uçabilecektir. Bu yolcu uçağı, Avrupa'nın da dikkatini çeker.
ŞAKiR ZÜMRE BOMBA FABRiKASI (1925)
Fevzi Çakmak'ın akrabası, Atatürk'ün yakın arkadaşı Şakir Zümre, Türk savunma tarihinde ilklere imza atmış bir sanayicidir.
Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Bulgaristan'da bulunan ve buradan Türkiye'ye mühimmat gönderimi için bağlantılar kuran Zümre, yurda döner dönmez tamamı Haliç kıyılarında yerli sermayeyle bir bomba fabrikası kurar. Fabrikada uçak bombaları, yangın bombaları, eğitim bombaları, işaret ve aydınlatma fişekleri, el bombaları, top kaması ve mayınlar üretir. Ayrıca ilk Türk denizaltı bombası da bu fabrikada üretilir. II. Dünya Savaşı esnasında ordu için çok geniş çaplı üretim yapılmaya başlanır. Çalışan işçi sayısı 2 bine çıkar. Ancak savaş sonrası ABD'nin Türkiye'ye mühimmat yardımı yapması yerli üretimi baltalar. Fabrika silah üretimini noktalar.
Milliyet
Yorum Yaz