Murat Kader ‘İstanbul silueti tarihinde eşine az rastlanır ölçüde değişmekte’
İki Design Group'un Kurucu Ortağı Mimar Murat Kader farklı mimari yaklaşımlara ev sahipliği yapan İstanbul siluetinin bu yapı zenginliği içinde nasıl etkilendiğini değerlendirdi
İstanbul hareketli bir coğrafyaya sahip. Tepeleri, vadileri, sırtları denizle, boğazla ve haliçle birbirinden farklı mekânsal iletişimler kurar. Ortaya çıkan panorama oldukça heyecan verici ve duyumsal yanı zengindir. İstanbul yeryüzü, deniz ve gökyüzünün iç içe geçtiği, birbiriyle kaynaşıp bütünleştiği en ayrıcalıklı şehirdir. Böyle bir mekânsal birlikteliği anlayıp iyi yorumlayan ve siluete eklemlenen her mimari eser şehrin simgesi haline gelmekte. Bugün Ayasofya'nın, Sultanahmet'in, Süleymaniye'nin, Galata Kulesi'nin bizleri yüzyıllardır etkiliyor olması tesadüfü değildir. Bu eserler İstanbul'un tepelerine ve sırtlarına konumlanırken çevrelerini ezmeden yükselirler ve anıtsallığa kavuşurlar. Böylelikle şehir siluetini taçlandırarak dünya mimarlık tarihinin evrensel yapıları olmuşlardır. Topkapı Sarayı, Şehzade Camisi, Nur-i Osmaniye Camisi, Fatih Camisi yine şehrin sırtlarında ve tepelerinde konumlanarak İstanbul Boğazı'nın girişinden ve Haliç'ten eşsiz bir panorama arz eder.
Bu yapıları günümüzde güçlü yapan husus, projelendirilirken İstanbul'un hareketli coğrafyasını yorumlamaları ve onunla bağdaşık, uyumlu bir mimari ortaya koyabilmelidir. Bundan yüzlerce yıl öncesinde gösterilen bu hassasiyeti çağdaş mimarlık ortamımızın yorumlayamaması, bu ilkelere neredeyse taban tabana zıt yapıları ortaya koyması aslında ciddi bir sorundur.
Bugün İstanbul silueti tarihinde eşine az rastlanır ölçüde değişmekte. Büyükdere-Levent sırtlarındaki yüksek yapıların sayıları hızla çoğalıyor ve İstanbul'un artan ekonomik gücünü yansıtmakta adeta yarışıyor. Haliç'in doğusundaki Tarihi Yarımada'nın alışılan görünümü de hızla değişime uğramakta. Özetle, İstanbul bildiğimiz ve tanıdığımız siluetinden hızla uzaklaşıyor. Yepyeni bir kabuğa bürünüyor. Fakat beraberinde birçok olumsuzluklar ve yanlışlıklarla… Her birini ayrı ayrı ele aldığımızda nitelikli olan bu yeni yapılar ne yazık ki çevresiyle bütünleşememekte, gidilip dokunulması neredeyse imkânsız yalıtılmış yapılar olarak yükselmekte. Şehrin yükseltileri, tepeleri, vadileri ve sırtlarıyla diyalog kuramamaları nedeniyle de şehirle yabancılaşan bir mimari dile sahip olmakta. Maalesef şehre yapılan bir yanlışlık hemen göze çarpmakta ve kalıcı olmaktadır. Bugün İstanbul'da evrensel doğruları yapan bir mimarlık duyarlılığından uzaklaşıp yanlışlıklar ve çirkinliklerle dolu yapı yığınlarıyla iç içe kaldığımızı düşünebiliriz.
Oysa bu yeni yüksek yapıları projelendirirken siluetle barışık olmak amaçlanmalı. Onun özelliklerini anlayıp şehrin farklı yerlerinden bir yapının nasıl gözükeceği detaylı olarak araştırılmalı. Yeni yüksek yapıların Tarihi Yarımada'nın evrensel mimarlık eserleriyle yarışmaması önemlidir. İyi mimari, tarihle boy ölçüşeni değil, güncel ve çağdaş olanın en iyisini yansıtmayı amaçlamalıdır.
Şehir siluetini zenginleştirmek için farklı mimari yaklaşımlarda ortaya çıkması, özgün fikirler yayılmalıdır. Bunun için basit bir dizi ilkeyi özellikle yerel yönetimler ortaya koyabilmeli. Örneğin denizle, boğazla ve haliçle buluşan vadi tabanlarında yüksek yapılar yapılmamalı. Bu tür yapılar bugün İstanbul siluetinin en rahatsız edici unsurları olmakta ve kamuoyunun da tepkisini çekmekte. Yüksek yapıların şehrin tepelerinde ve sırtlarında ama çevresini ezmeden ve kolaylıkla erişilir olmaları amaçlanmalı.
İstanbul'da yüksek yapıların mimarisinde aynı anda hem Boğaziçi'ni hem de Tarihi Yarımada'yı manzarası dâhiline alması arzu edilir. Bu nedenle bu yapılar yükselip siluetin parçası olurken, cepheleri farklılaşıp çeşitlenebilir. Böylelikle şehirle farklı diyaloglar kurabilen ve şehir siluetinde canlı etkileri olan bir yapılı çevre oluşabilir.
İstanbul silueti için farklı bir mimari arayışta daha duyarlı bir mimari dışavurum hedeflemeli. İstanbul binlerce yıllık bir şehir ve Kuzey Amerika şehirleri ya da Körfez ülkelerinin hızla büyüyen şehirleri gibi yapılaşmamalı. Çağdaş mimarlığın ilerici örneklerini şüphesiz barındırmalı, fakat binlerce yıllık kimliğini tehlikeye atıp sıradanlaşmamalı.
Bu nedenle şehir siluetine girecek her yüksek yapının mimarı bir bakıma evrensel bir sorumluk taşımakta. Bizlerin SpineTower projesi örneğin bulunduğu yer Maslak'ta yoğunlaşma olanaklarını savurganca değil, tersine temkinli ve akıllıca kullanmakta. Sakin ve ağırbaşlı yükselirken çevresine ezmemekte. Çevresindeki kentsel yaşamı dışlamamakta ve kendini Maslak'taki yapılaşmaya bir çeşit alternatif olarak sunmakta. Kentin dikey düzleme taşımakta. SpineTower, benimsediğimiz kademeli yükseliş ilkesi ve dairesel form sayesinde çevresine baskı kurmamakta, İstanbul'un kent siluetinde hantal bir yapı olarak yükselmeden kimlik kazanmaktadır. Teknoloji ve estetiği buluşturmakta.
Çağdaş Türk mimarlığının İstanbul siluetinde yer alacak yapılar için bir dizi ilkeyi ortaya koyabilmesi önemlidir. Örneğin bu yapılar yükselirken birer bir ölçü kazanması, belirli oran ve orantıların koruması durumunda şehir siluetinde göze batmayan uyumlu yapılar ortaya çıkar.
Şehir siluetinde görünür ve baskın olma yarışı yerine, bulunduğu yerde şehir siluetine en iyi katkı nasıl verilir veya şehre olası zarardan nasıl sakınılır anlayışı daim olmalıdır. Bunun için şehrin her yerinden görünür olması arzusunun yerine bulunduğu yerde çarpıcı ve davetkâr olması amaçlanmalıdır.
Mühendislik ilkelerinin de birer mimari tasarım konu olabileceği düşünülmelidir. Tasarım sürecinde birçok modülasyon ve test yapılmalı, statik çözümler ve malzeme seçimleri bu testler neticesinde belirlenmelidir. Örneğin kullanılan malzemelerde yansıtıcı özelliklerden kaçınılmalı ve çevresine aşırı ısı salınmamasına özen gösterilmelidir.
İstanbul silueti dünya mimarlık mirasında çok önemli bir hazinedir. Korunması ve gelişmesi adına Türk mimarlarının bilinçli ve sorumlu olmaları da birer evrensel ödevdir. Tarihe ve geleceğe…
Yorum Yaz