Önder Halisdemir: Tek başına faiz düşüşü yetmez!
Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO'su Dr. Önder Halisdemir, İstanbul'a uluslararası bir Finans Merkezi'nin gerekliliğine dair görüşlerini paylaştı.
Dr. Halisdemir: Tek başına faiz düşüşü yetmez, İstanbul'a uluslararası bir Finans Merkezi şart.
Ülkemize iş ve aş sağlayacak özel sektör ve kamu projelerinin gerçekleşmesi için en önemli ihtiyaç uygun finansmanın bulunmasıdır. Zaten faiz düşüşü isteğimizden kastımız da finansmanın maliyetini düşürerek yatırımların önünün açılması değil midir?
Bugün ülkemizin cazibesini arttıracak kamu ve özel sektör projeleri kamu maliyesinin dolaylı ve direk mekanizmaları ve bankalarımızın sermaye yeterliliğinden dolayı tükenmekte olan imkanları ile belirli ölçüde gerçekleştirilebilmektedir. Ancak 2023 ve 2035 hedeflerimiz için, orta gelir tuzağına düşmemiz ve genç istihdamı arttırmamız için bundan fazlasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizin özkaynak ve tasarrufları ile finasman imkanları dışında başka ulusların zenginlik ve finans imkanlarını çekecek bir merkeze duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır.
İşte bu ihtiyaç görülerek şevkle yola çıkılan bir finans merkezin oluşturulması için 2009 yılında yasalaşan ve Ataşehir'de yer tahsisi yapılan ‘İstanbul Uluslararası Finans Merkezi' (İUFM) projesi kullanılmadık bir kapasite olarak karşımızda yükselmektedir. Üstelik de böyle bir merkeze duyulan ihtiyaç artık elzem seviyeye gelmiştir. Ancak artık binaların yükselmeye başladığı 2016 yılında bu konu hala ‘eğitim şart' tadında ele alınıyor ve kamu/özel kim konuşsa ‘finans merkezi' şart diyor. Ancak ilan edilen Ataşehir'deki merkezin ‘Uluslararası' nitelikte olması için gereken adımların halen atılmadığını görmekteyiz. Korkarım ki böyle giderse Ataşehir'deki uluslararası finans merkezimiz geleceği açıklanan yerli kurumlarımızla bizbize herhangi bir güzel ofis bölgesi olacak. Bu doğru düşünülmüş proje hayata geçemeden binalar yerli kurumlarla dolacak ve bu potansiyeli heba edeceğiz.
Neden faiz düşüşü yeterli değil?
Ülke ekonomisine park edecek yeni sermaye, yeni oyuncular ve enstrümanlar lazım. Faizler daha da düşmeli mi? Kesinlikle evet. Ancak düşen faizlerle beklenen doping gelir mi? İşte işin ince noktası burası. Bankaların düşen sermaye yeterlilik oranları ile ve sistemde mevduatların kredileri geçmesi ile büyük projelerin içinde yaşayacağı derinlikte su kalmamaktadır. Bankaların ilave kredi verme imkanları bu sebeple azaldı. Mevcut büyüklüğü çevirebiliyorlar. Halihazırda kredi kompozisyonlarını değiştirerek hareket edebiliyorlar. Bankalarımız bu durumları ile ülkemizin büyümesine artık kaldıraç etkisi yaratma kabiliyetleri düştü. Düzenlemelerle ilave alan yaratılabilir ancak bu durumda da finansal güçlülükten tavizler sözkonusu olabilecektir. Diğer yandan yıllık yüzde 10 seviyelerine düşen özkaynak karlılıkları ile bankaların 1 liralık batığa karşı 30 lira yeni kredi vermeleri gerekiyor bu da yeni projeleri ele alırken kılı kırk yarmalarına yol açıyor. Şuan konvansiyonel sistemin olanakları bu. Dolayısı ile faizler düşse de gerek düşen sermaye yeterliliği sebebiyle gerekse de düşen karlılıkları ile eski kaldıraç etkisini görmemiz zor. Ancak bir senelik bir pencere sağlayabilirler. Yoğurdu da üfleyerek yemek isteyeceklerdir. Bize taze para, yeni kurum ve enstrüman çeşitliliği lazım. Bu yeni paranın bir kısmı ya ülke içinden henüz bankalara akmamış olanlar tetiklenerek sermaye piyasaları yoluyla gelebilir ki ki burada gidilecek yol sınırlıdır. Daha çok fonlama kompozisyonu iyileştirici etkisi olabilecektir.
Asıl olan ise bizim taze para sermayeyi ve uluslararası kaldıraçları da kullanarak sokmamızdır. Bu ancak finans zanaatkarlarını ülkemize çekme cazibesi yaratarak sürdürülebilir şekilde olur.İstanbul uluslararası finans merkezine yerleşen dünya oyuncuları ülkemizin firmalarını tanımaya ve çalışmaya başladığında gerçekleşebilecektir. Firmalarımız bu sayede fonlama konusunda sınırlı türk finans mutfağı birikim ve çeşitliliği ile değil dünya mutfağının çeşitliliği ve imkanları ile tanışır ve finansal okuryazarlıkları artar. Ancak bu karmadan beklenen netice elde edilir. Arz arttığı ve çeşitlendiği için maliyetler düşer yatırımların önü açılır. Bakın örneğin IFC ve EBRD' Türkiye'de ofis açtı. Türk firmalarını tanıdı ve geniş biçimde imkanlarını kullandırıyor. Firmalarımızda uluslararası fon ve enstrümanlar ile görece ucuz biçimde projelerini fonlarken iş yapma kültürlerini genişletiyorlar. Kurumsallaşıyorlar ve finansal okur yazarlıkları artıyor. İUFM Ataşehir yabancı 1500 finans ve sermaye piyasası şirketine ve aracılık kuruluşuna ev sahipliği yapabilir. Bunun yarattığı ivme ile ülkemizde ilgi bekleyen pekçok girişim ve yatırımın önü açılacaktır.
Neden Uluslararası bir Finans Merkezimiz hala yok
İstanbul tarihi boyunca güçlü bir imparatorluğa başkentlik yapması ve konumu nedeniyle önemli ticaret yollarının geçiş noktası olduğu için güçlü bir ticaret merkezi oldu. Ancak hakettiği bir finans merkezine hiç kavuşamadı. Galata bankerleri, vakıfların finansal enstrümanları vs.,Ziraat Bankası falan hiç demeyin. Tarih boyunca finansla ilişkimiz devletin borç istediğinde ulaştığı tek yönlü ilişki sağlayan bir enstrüman oldu. Bunda özel sektör gelişiminin özendirilmemesi, imparatorluğun/cumhuriyetin ihtiyacı olduğunda tüm kaynakları tüketmesi, vb birçok neden sayılabilir. Nedenler her ne ise sonuçta İstanbul kapital merkezlerinden biri olamadı. İnsanımız parayla ve finansla uğraşmadı. Dolayısı ile bu topraklarda finans zanaatkarları yetişmesi mümkün olmadı. Bizim finansal okur yazarlığımız halen daha mevduat ve kredi seviyesindedir.Yani kuru fasülye ve pilav. Yıllardır bankacılarımız aynı yemeği pişirir biz de hiç bıkmadan onu tanır onu yeriz. İkisinin de hesabını bilmeyiz. Okullarımızda faiz ve kredi hesapları yalnızca üniversitelerin ilgili bölümlerinde okutulur. Halbuki daha ilkokulda maksimum ortaöğrenimde bu hesapları herkesin öğrenmesi gerekir. Çünkü insanın parayı nasıl kullanacağını bilmesi temel yetkinliktir. Herkese tüm hayatı boyunca lazım olacak az sayıdaki yegane bilgi finansal matematiktir esasında. Harçlıklarını veya maaşını nasıl en iyi şekilde değerlendireceğimizi veya krediye ihtiyacı olduğunda nasıl en iyi şekilde karşılayacağımızı, bir işe sahip olduğumuzda karın nasıl oluştuğunun dinamikleri bize anlatılmaz ve bunlardan hesaba çekilmeyiz. Halbuki yaşam boyu hangi işi yaparsak yapalım ihtiyaç duyacağımız bilgilerdir bunlar.
Diyeceğim odur ki finansal okur-yazarlık konusundaki eksikliğimiz bir finans merkezinin fonksiyonlarını anlama ve neden bu kadar önemli olduğunu kavrama ve nasıl oluşturulacağını bilememe konularında da zuhur eder. Bir finans merkezimiz de temel olarak bundan dolayı olmamıştır. Sermaye birikimizin sınırlı olması neden değildir. Bir çeşit sonuçtur.
Finans Merkezi Nedir?
Finans Merkezi en basit anlamı ile paraya erişilen yer demektir. Daha geniş tanımı finans zanaatkarlarının birarada bulunduğu, her çeşit finans ürünlerinin sunulduğu, finansal ihtiyaçları olan olan işletmelerin finans ihtiyaçlarını karşıladıkları aralarında özel kanunlarla iş yaptıkları merkezlerdir. Yani bir finans merkezinin 3 unsuru sözkonusudur. 1.Bu merkezde finans kurumları ve finansal işleme aracılık eden her çeşit kurum bulunur.2.Finans kurumları birbirleri ile ve şirketlerle işlem yapar.Bireysel işlem yapmazlar.3. Bu işlemler özel hukukla düzenlenir.
Buralarda bildiğimiz eski çarşı mantığı geçerlidir. O çarşıda ilgili zanaatkarler biraradadır. Çarşının özel bir yönetimi ve uyacağı kuralları vardır.
Uluslararası Finans Merkezi Nedir?
Uluslararası finans ve aracılık markalarının da bulunduğu ve uluslararası işlemlerin de yapıldığı finans merkezlerdir. Yani yalnızca lokal markete hitap edilmez. Para uluslararası düzeyde buralara park eder ve buralardan dağıtılır. Uluslararası finans hukuku kuralları geçerlidir. Günümüzde Uluslararası Finans Merkezlerine örnek Londra, New York, Singapur, Frankfurt,Dubai ve çeşitli finans serbest bölgeleri verilebilir.
Ülkemizin finans ekosisteminde neredeyse bir tek bankalar bulunmaktadır. Ancak finans denizinde tek türle habitatı tesis edemeyiz. Birçok türe ihtiyacımız vardır. Dolayısı ile nasıl domatesin tohumu ülkemize sonradan geldiyse ancak toprağımızla harmanlandıktan sonra bizim olduysa yabancı finans kurum ve çalışanlarını buraya çekerek bu zenginliği ülkemize kazandırmalıyız. Ülkemizin gençleri de buralarda çalışarak işleri öğrenerek kendi kurumlarını ve çözümlerini oluşturacaklardır.
Uluslararası Finans Merkezi projesinin neresindeyiz?
İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı adı verilen karar 2 Ekim 2009 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre Ataşehir'de 2.5 milyon metrekarelik bir alan Bakanlar Kurulu Kararı ile Uluslararası Finans Merkezi ilan edildi. Bu projenin iki ayağı vardı. İlk ayak fiziki alanın oluşturulması yani donanımın tesisi ikincisi ise işlerlik ve cazibenin tesisini sağlayacak düzenlemelerin oluşturulması yani yazılımıydı. İşin donanım kısmının tarifi uluslararası kuruluşlardan faydanılarak yapıldı ve uzman kuruluşlara koordinasyonu ve gerçekleştirilmesi verildi ve yapıldı. Artık binalar da yükselmeye başladı. Ancak bu merkezin düzenlenmesi/işlerliği yani yazılımı konusunda hala bir netlik bulunmamakta ve dağınıklık sözkonusu. Burayı uluslararası örneklerinde olduğu gibi bir finans AVM'si, çarşısı gibi düşünürsek çarşı bitiyor ancak uluslararası zanaatkarlar yok yerlilerden de açıklananların dışında orda yer almaya yönlendirecek bir cazibe oluşturulmamış durumda. Finans çarşımızın yönetimi belirsiz. Zaten yazılım çalışmalarının bitirilememesinde bu yönetim belirsizliğinin payı büyük. Yani UİFM Ataşehir projesi ile yatıp kalkacak bir yönetim sahipliği oluşturulmamış durumda.
Türkiye mi Finans Merkezi olacak? Ataşehir mi?
İşi uzatan ve hatta mümkün kılmayacak olan sanki ülkemizin tamamı finans merkezi olacak gibi hareket edilmesidir. Halbuki öyle yola çıkılmamıştı. Bu konuda fabrika ayarlarımıza dönmemiz gerekir. Tüm ülkenin finans merkezi olabildiği ülkeler/şehirler vardır. Bunlar bizim ilçelerimiz büyüklüğünde olan ülke ve şehirlerdir. Koca bir ülkenin toptan finans merkezi olması kimsenin başarmayı düşünmediği bir konu olmuştur. Buna gerek de yoktur ihtiyaç da yoktur. Bakıldığında sanki tüm ülkemiz finans merkezi olacak şekilde eylem planın yavaş ilerlediği hatta bu sebeple ilerlemesinin neredeyse durduğu görülmektedir. UİFM'de bunun kod adı gibi bir görünüm vardır. Yani ülkemiz finans merkezi olacak Ataşehir'e de baştan gideceği açıklananlar dışında kim gitmek isterse gidecektir. Burda işin başına dönmemiz ve Ataşehir özelinde düşünmemiz gerekmektedir. Dünyadaki örneklerde belirli bir alana bu kurumları toplayarak birbirleri arasında böylece sinerji de oluşturarak ve bu alana özel hukuk ve teşvikler tanımlayarak finans merkezleri oluşturulmuştur. Sanki tüm ülke finans merkezi olacak gibi tüm kanunlarda binlerce değişiklik yapmaya, kocaman başka kurumlar oluşturmaya ve bunların olgunlaşmasını beklemeye gerek yoktur. Ataşehirdeki UİFM alanında özel hukuk ve teşvikler olacak ve son örnek Dubai'nin yaptığı gibi 3 senede finans merkezi olunabilecektir. Aksi takdirde 30 senede de olunamayacaktır. Tüm şehrin ülkenin çekiciliğini de arttırmayı beklememeliyiz. Bu konuda gereken adımlar isteniyorsa ayrıca atılsın. Hatta Ataşehir pilot bölge olarak görülsün. Ataşehir'de ortam hazır topu daha fazla dolaştırmadan ülkemiz adına skoru kaydetmeliyiz.
İstanbul Uluslararası Finans Merkezi-Ataşehir için ne yapılması lazım?
Bu önemli konunun sahibinin kim olduğu en önemli eksiklik ve yerine getirilecek aksiyon olarak karşımıza çıkıyor. UİFM'nin fırsat ve risklerini yönetecek benzer konuda birikimi olan ve başarı ölçütlerini sağlayacak ve performansı bundan sorulacak olan bir yöneticiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yönetici başlangıçta dünyada bu tip merkezlerde yöneticilik yapmış yabancı bir yönetici de olabilmelidir. Bu tam zamanlı yönetici borsa İstanbul gibi yönetimi gibi sektörel kurumlardan ve kamudan gelen bir yönetim kurulu ile finans merkezinin oluşmasını ve merkezin uluslararası payının geliştirilmesine odaklanacaktır. Bu yönetim tesis edildikten sonra yapılacaklar bellidir. Dünyadaki ilk finans merkezini biz yapmıyoruz. Uluslararası merkezlerle rekabet edebilecek unsurları kazandırmak ve olabildiğince uluslararası oyuncuları buraya çekerek burayı parlatmak ve ülkemiz kurumlarının ve büyümesinin ihtiyaç duyduğu ortamı tesis etmektir. Bunlar işin yazılımını oluşturmaktadır.
UİFM Ataşehir için bir yönetim tesis edildikten sonra işin yazılı veya işletim sistemi diyebileceğimiz sistemin 4 bileşeni olmalıdır. Zaten UİFM'nin Ceo'su da bunu isteyecektir ki başka merkezlerden finans ve sermaye piyasası oyuncuları gelebilsin. Diğer merkezler ile rekabet edip oyuncu çekebilsin.
1. Belli süre işlem karlarından vergi almama. Bu bilanço yöneten kurumların merkezlerini Ataşehir'e kaydırmalarının veya bölgede yeni merkez açacaklarsa bunun Türkiye'de olmasının önünü açacaktır. Vergi kaybı yaratır gibi gözükse de aslında yaratmaz. Zira yeni yatırım ve işlerin önü açılacağı için zaten firmalar burdan temin ettikleri ucuz fonlarla yeni iş ve vergi alanları yaratacaklardır. Yeni iş sahibi olan ülkemiz insanı da kendi vergilerini ödeyecektir. Yeterki yeni iş alanları oluşturulsun. Yani direk değil dolaylı olarak vergi alınacaktır.
2. UİFM Ataşehir'de çalışanların brüt maaşını net olarak almaları: Bu yabancı kurumların nitelikli personellerini ücret artışı yapmadan maaşlarını vergisiz aldıkları için sağladıkları gelir artışı ile başka bir ülkeye gitmelerine iknada önünü açacaktır. Dubai'deki expatlerin çoğu bu sebeple para biriktirmeye o yaşaması zor ülkeye gitmektedir. İngiltere bile hala farklı şehirlerini cazibe alanı haline getirmek için farklı vergi rejimleri uygulamaktadır.
3. Özel finans hukuğunun geçerli olması. UİFM Ataşehir'de olan işlemlerdeki anlaşmazlıklar için burdaki özel kanunun referans alınması gerekir. Uluslararası finans merkezlerinin pekçoğunda geçerli olan City of London hukuğu diyebileceğimiz özel hukuk hükümleri geçerlidir. Böylelikle yurtiçini etkileyen pekçok kanunda binlerce değişiklik yapmanız gerekmez. Finans merkezinde olan finans merkezinde kalır ve anlaşmazlıklar uluslararası norm ve içtihatlere göre orda çözülür. Pekçok finans merkezinde anlaşmazlıkların büyük bölümü 3 hafta içinde çözülür. Para netlik ve hız ister.Finans merkezinin içinde 500 metrekarelik mahkeme bulunur. Anlaşmazlık varsa adalet lazımsa ihtiyacınızı orda görürsünüz.Adeta hukuk dükkanı gibi çalışırlar. Bir kısmı işlem türleri ve uluslararası yeknesak kuralları bilen yabancı yargıçlar ağırlıklı başlanır.Yerliler yetiştikçe bunların yerini alır. Ülkemizde pekçok spor dalı da uluslararası madalyalar aldığımız tekvando dahil yabancı ekiplerle böyle başlamıştır.Garipsenecek bir durum yoktur. Kaldıki bizim finans dünyası mutfağının ürünlerini tatmış finansçımız çok azdır ki yemeği pişirmeyi bileni bulalım. Hele yargıç derseniz o yemekleri defalarca tatmış olacak ki yemekte birşeylerin yanlış olduğunu anlayabilsin. Yerli yargıçlarımızın yetişmesi yabancıların yanında görerek/alışarak olacaktır. Buralarda işlem yapacak yabancı finans kurumlarının anlaşmazlık durumunda adalete güveni tam olması lazımdır.
4. Burdaki finans şirketleri diledikleri kadar yabancı çalışan bulundurabilmeli ve bunlara kolaylıkla oturum izni verilebilmelidir.
Yukarıdaki maddelerin benzerlerini teknokentlerimiz gelişsin diye uyguluyoruz. Burdaki hedef sermayeyi ve yeni fon araçlarını özendirmedir. Bize sıcak girecek para değil park edecek para lazımdır.
Düzenlemeler yetiştirilmezse İstanbul'umuzun kıymetli bir bölgesinde çok iyi düşünülmüş imkanları ile ve bazı yerli oyuncularla güzel bir ofis bölgesi olacaktır. Biz bize uluslararası finans merkezi olamayacağımıza göre finans merkezimizin acilen sahiplenilmesi adı gibi ‘Uluslararası' hüvviyete kavuşturulması ve ülkemize ve kurumlarına da hizmet etmeye başlaması gerekmektedir.
UİFM' nin kurulması ve hayata geçmesi bankacıların işi ve talebi değildir. Bu büyük bir yanılgıdır. Dünyada bankacılık dışı finansal kesim bankacılıktan büyüktür.Kaldı ki bizde farklı enstrümanlar konusunda çalışıp değişik yemekler hazırlayan bankalar değil irili ufaklı hemen birbirinin aynı hizmetleri sunan bankalar vardır. İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Ataşehir projesinin sponsorları ve takipçileri, TOBB,İSO,İTO gibi üyelerinin finans maliyet ve çeşitliliğine kavuşmasını isteyen kuruluşlar olmalıdır.
Şundan eminim ki yönetim atandığında ve yukarıdaki maddeler açıklandığında finans merkezimiz 3 sene içerinde ekonomimize itici güç olmaya ve taze para girişi başlayacak 5 sene sonra da barındırdığı yaklaşık 1500 dünya oyuncusu ile ekonomik hedeflerimiz için sürdürülebilir bir kaynağımız olacaktır.
Yorum Yaz