Semih Akşeker, Mutlu Ev kitabında, evde huzur ve mutluluğun apartmanlarda yaşamayı bırakmaktan geçtiğini söylüyor!

Halktan kaçtığınız korunaklı siteler, lüks mobilyalar, kartonpiyerler, ünlü mimarların dekorasyon önerileri modern insanı artık mutlu etmiyor. Yüksek binalar ve betonarme yapılar şehir yaşamında insana nefes aldırmadığı gibi komşuluk kültürünü de bitiriyor. Yüksek duvarlarla örülü sitelerde büyüyen çocuklarla, duvarın öbür tarafında 'sokaklarda' oynayabilmenin tadına varan çocuklar arasındaki mesafeler kutuplaşmayı da beraberinde getiriyor. Kaldı ki 5+1'lerin, 4+2'lerin, akıllı binaların, yok satan projelerin fıtratınıza uygun olmadığını kavrar olduk. En son yaşanan rezidans yangınında ise akıllı binaların da bir işe yaramadığını gördük. Gökyüzüne uzayan binalarla lanse edilen kentsel dönüşüm projeleri, modern mimarinin israf ve şımarıklığı sinirimize dokunur oldu. Elbette güzel, sağlam ve mütevazı dokunuşların olduğu bir evde yaşamak herkesin hakkı... Mimar Akşeker'in Mutlu Ev kitabı tam da burada bunun nasıl gerçekleşeceğini, Peygamber Efendimiz'le aynı evde yaşamanın nasıl bir duygu olduğu konusunda ipuçları veriyor.

 

 

Evin temelini Adalet, tevazu, sadelik, güzellik/estetik, fanilik şuuru, mahremiyet, özgünlük, iktisat, Hüsn-ü muhafaza gibi 9 Kurani ilke üzerine oturtan Mimar Akşener bu bağlamda 'mimari anlayışımızın niçin dinden/değerlerden bağımsız olamayacağını açıklıyor ve soruyor: "Hiç dinden/değerlerden bağımsız mimari olabilir mi?"

 

 

Hz. Peygamber'in din ve dünya işlerinin ayrı olmadığını, bunların aynı kaynaktan beslendiğini vurgulayan Akşener Kuran'ın ilkelerden bahsettiğini, teferruata girmeden özü bildirdiğini ifade ediyor. İlhan Kutluer'in "Bir şehri yaşanmaya değer kılan, o şehrin üzerinde kurulduğu değerler sistemiyle, şehrin insanlarının bağlı bulunduğu değerler arasındaki tenasüptür" sözünün altını çizen Akşener Hz. Peygamber' in şu tutumuna dikkat çekiyor: "Hz. Peygamber Medine'de dönemine göre yüksek, lüks ve gösterişli yapılan bir evin sahibi ile o evi yıkıncaya kadar selamını almayacak kadar evler ve eşyalar konusunda titizlik gösteriyordu. "İslam dininin mimari ve şehircilik sahalarında tasarıma ve üretime yönelik çok geniş serbestlikler verdiğini söyleyen yazar İslam'ın mimariyi yanlış mecralara sürükleyen zihniyetlere ve anlayışlara itiraz ettiğini, beşeri zaafların mimariyi biçimlendirmesine müsaade etmediğini anlatıyor. Ayrıca kitapta, evlerin toprak veya ahşap gibi basit malzemelerden inşa edilmesinin hem doğallığı hem sağlıklı olması ve daha az maliyetli olması açısından insana huzur verdiği anlatılıyor. Yüksek bina yapılaşmasının ilk defa Amerika'da kapitalist sanayici ve bankacılar tarafından yapıldığına dikkat çekiyor ve Hz. Peygamber'in şu sözünü hatırlatıyor: " Dikkat ediniz, gün gelecek insanlar yüksek bina yapmakta birbirleriyle yarış edecekler."

 

 

Apartman kültürünün Cumhuriyet döneminde batılılaşma çabalarıyla başladığını söyleyen Semih Akşener ülkemizde apartmanların ilk defa gayr-i Müslimler tarafından Beyoğlu'nda inşa edildiğini vurguluyor. Apartmanların kar düşüncesiyle üretildiğini, insana layık olmadığını, temel insan haklarını ihlal ettiğini, insanı tabiattan kopardığını iddia eden yazar bunu şu örneklerle açıklıyor: "Apartman oturanı değil ancak satanı mutlu eder. Apartmanlar insan haklarını hiçe sayıyor, insanı tabiattan koparıyor. "

 

 

İngiltere'de 2016 yılından itibaren ilk defa karbonsuz evler üretilecek. İsveç'te Sjöstad ve Almanya'da Vauban isimli iki kasaba tam anlamıyla eko-kasaba duyarlılığı ile inşa ediliyor. 2005 ylında Avusturalya'da geleceğin evleri sergisi yapıldı. Evlerin hepsi sürdürülebilir özelliğe ve çevresel duyarlılığa sahip. Amerika Minessota'da yapılan bir projede evler Osmanlı ev modelinden esinlenerek yapıldı. Eklenebilen modüler sistemler sayesinde oda sayısı artırılabiliyor.

 

 

Mimarinin yalnızca bir inşai faaliyet olmanın çok ötesinde; fikir, tasarı, ve biçim vermek gibi kökü inanç ve ahlaka dayanan düşünce faaliyetlerinin de adı olduğunu söyleyen yazar "Tarz, üslup, şekil ve hatta işlev salt bağımsız nitelikler değildir. İnşa edilecek tasarı varsa orada mutlaka 'değerler' de vardır" diyor. Peygamber Efendimiz'in "Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız, nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz" sözünü hatırlatan Akşeker, dünyadaki birçok yapıyı barındıran şehirlerin 'değerler' ile vücuda geldiğini anlatıyor ve devam ediyor: "Bugün Edirne'ye, İsfahan'a, Şam'a baktığımızda nasıl sadelik, tevazu, adalet gibi bize ait değerler ile vücuda getirilen İslam şehirlerini görüyorsak, New York'a, Paris'e, Londra'ya baktığımızda da bencillik, rekabetçilik, rant gibi modern değerler ile meydana getirilen Batı şehirlerini görürüz ."