Serdan İnan’ın Havvada’sı!
Peş peşe açıkladığı iddialı projelerle dikkat çeken İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, 'çılgın proje' olarak anılan Kanal İstanbul'la bağlantılı Havvada'yı anlattı
Peş peşe açıkladığı iddialı projelerle dikkat çeken İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, 'çılgın proje' olarak anılan Kanal İstanbul'la bağlantılı Havvada'yı anlattı. Karadeniz kıyısına kurulacağı konuşulan Yeni İstanbul'dan 1 trilyon dolar gelir elde edilebileceğini düşünen iş adamı, 2B, mütekabiliyet, kentsel dönüşüm gibi yasaların eksik doğduğunu söylüyor, İnan, İstanbul ile ilgili Başbakan'ın vizyonunun altının doldurulamadığına da dikkat çekiyor... Şiir kitapları bulunan Serdar İnan, twitter'da kendini şöyle anlatıyor: "Duvarları yıkar, imar eder, tanımsız kalemşor, kendisini inşa eder, miktara değil seviyeye İnan'ır, uzaktan bakışta yanıltır...
Başbakan'ın çılgın projesi Kanal İstanbul'u tam da unuttuk diyorduk ki, siz Kanal İstanbul bağlantılı çılgın projeniz Havvada ile karşımıza çıktınız?
Türkiye dünyada atağa geçen bir ülke, bunun bir altyapısı var, bir hikayesi var, öylesine bir kurgu değil. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kafasına çılgınlık geldi de açıkladı gibi bir durum değil. Ülkelerin bir kader planı vardır. Başbakan da bunu ortaya koymaya çalışıyor. Dünyada uçlar birleşiyor. Yani doğu batıya, batı doğuya doğru yaklaşabiliyor. Doğudan baktığın zaman batı olan, batıdan baktığın zaman doğuya ait olan tek ülke Türkiye. İki tane kıtaya hakim tek şehir İstanbul. İstanbul eskiden çok önemliydi şimdi yeniden eski vasfını kazanıyor. Öldüğü yerde yeniden dirilecek, küllerinden doğacak. Bu yeni İstanbul böyle bir proje.
Nasıl bir İstanbul kurulacak? Nedir bu yeni İstanbul?
Benim İstanbul için kafamda yıllarca tasarladığım 21 tane altın çağ projesi var. Bu projelerden biri Haliç'i Karadeniz'e bağlamak. Karadeniz'deki o linyit ocaklarının göllerini marinalar haline getirmeyi kastediyorum. Yatlar Haliç'ten girsin, zaten Osmanlı'nın Sadabadıdır Haliç'in sonu. Oradan devam etsin Sadabad, ormanların içinden giden bir kanal, boğaz düşünün, daha dar. Güzel villalar olsun etrafında... Başbakan çılgın projem var deyince Haliç'i Karadeniz'e bağlayacağı aklıma geldi. Hemen maliyet hesapları yapmaya başladım. Kanal İstanbul'u yukarıya bağlayacağız dediği zaman ben basın bülteni yazmaya başladım. 30 milyar dolar veririm dedim. O bölgedeki yeni İstanbul, 3.5 milyon nüfuslu bir kent olacak. Bu kentin maliyeti 500 milyar dolar, satışı 1 trilyon dolar. 500 milyar dolar kâr var.
Bu kâr nerede ortaya çıkıyor?
Kuzeydeki linyit ocaklarının arsa değerini artırıyorsunuz. Arsalar şu an 50 lira, 5 bin liraya çıkıyor.
Niye?
Şehir yapıyorsunuz. Devlet kazanacak bu 500 milyar doları. İşte ben bu iş için 30 milyar dolar veririm dedim.
Kanal İstanbul'un maliyetini ne kadar öngördünüz?
11 milyar dolar maliyeti var. Aslında çok büyük para değil. İstanbul'a muazzam teveccüh var. Yasaları, PR'ını ve reklamını doğru yapamadığımız için insanlara bunun gelirini hissettiremiyoruz. Ama doğru kanunları çıkarırsak, doğru reklamları yaparsak orayı 1 trilyon dolara satarız.
Biraz daha şu yeni İstanbul'dan söz eder misiniz?
Karadeniz'den İstanbul'a doğru giriyorsunuz, sağda şöyle 40-50 kilometre uzunluğunda giden bir şehir olacak. Eski linyit ocakları şimdi gölet, onların arasından akan bir şehir. Hatta ormanların içine girecek bu şehir, ormanla şehir iç içe olmalı. Dünyanın başkentinin siluetini doğru yaparsanız burası dünya başkenti olur. İstanbul'da bırakın 2023'ü 2500'ün planı olması lazım. Yani 500 senelik binalar duruyor. Demek ki imar 500 yıllık yapılmalı. 2500 vizyonu olması gerekiyor. Vizyonu görmeyen yatırımcı gelmez. Yeni İstanbul'un planını yapmak gerek. Kanal İstanbul'un aşağıdan güneyden kuzeye bağlantılarını belirlemeniz lazım. Orman alanlarının yok olmayacağını göstermek lazım. Ciddi anlamda Türkiye'nin önünde şu an bir fırsat var. Ama bu fırsatı değerlendirecek öngörümüz yok. Yeni İstanbul yapılamazsa eski düzeltilemez, rehabilite edilemez. Yeni İstanbul, aynı zaman da yeni bir siluet. Şimdi nasıl İstanbul silüeti eski yarımada, Marmara'da gelirken bir siluet var. Yeni İstanbul'da da Karadeniz'den girerken bir siluet olacak.
Kaç yıllık bir perspektif için söylüyorsunuz tüm bunları?
10-15 yıl. Bu işin iki-üç yıl planlaması sürer, 10-12 yıl da inşası sürer. 1 trilyon doların 50 milyar doları yurt içi sermaye olur, 950 milyar dolar yurt dışından gelir. Türkiye'de muazzam bir katma değer oluşturur, işsizliğe çare olur. Güneydoğulu çocuk burada çalışmazsa Türkiye'de ona iş verecek hiçbir dal yok. İnşaatı durdur, PKK'ya adam yetişir. Bu kadar da önemli bir daldır inşaat..
Müthiş bir hızda kentsel dönüşüm bekliyor musunuz?
İstanbul'da beklenen yıkıcı bir deprem var... Kentsel dönüşümün ne işe yaradığına bakmak lazım. Parayı bulamadıktan sonra, nasıl yıkacaksınız eski binaları, para lazım. Şimdi ne yaparsınız, Uçaksavar'ı yıkarsınız, tepede Hilton Sitesi var orayı yıkarsınız, Armutlu'daki deniz manzaralı Boğaz'a bakan yerleri yıkıp yaparsınız. Geriye esas iş kalır. İstanbul'da 2 milyon insan tehdit altında. İstanbul açıklarında 7.5'lik Marmara depremi olursa, 2 milyon insanın yaşadığı bina, yaklaşık 700 bin konut depremde yerle bir olacak. İstanbul'da 400 bin ölü, 400 bin de ağır yaralı çıkacak. Ve bunun tedavisi mümkün değil, Türkiye 15 yıl geri gider. Marmara'ya bakan bütün dere yataklarındaki binalar yıkılacak. İstanbul'daki yeniler hariç binaların yaklaşık yüzde 80'i hasar görecek. Hükümet bunun farkında ve önlem almaya çalışıyor. Bu nedenle mutlaka İstanbul'u kuzeye taşımak zorunluluğumuz var. Eski İstanbul'un da kurtuluşu aslında yeni İstanbul.
Yani eski İstanbul'un o dere yataklarını açalım. Kentsel dönüşüm nasıl ilerleyecek?
Yukarıya 3.5 milyon nüfuslu bir kent yapacağız ama aşağıdan da 2 milyon nüfusu boşaltacağız. Bunun için kentsel dönüşüm kanunu çıkıyor.
2 milyon nüfusu bir yere taşımak lazım değil mi?
Yani yeni bir yer yapılması gerekiyor. Şimdi İstanbul'da var mı 100 bin nüfuslu boş bir kent? Yok. Önce, 100 binlik bir yer yapmak gerekiyor. Bu da 30 bin konut demek. 100 bin liradan yaklaşık 3 milyar lira ediyor. Sonra buradaki 100 bin kişiyi oraya taşıyacaksınız. Eskiyi yıkacaksınız. Yerine yeniden bina yapmanız gerekiyor ki o nüfusu geri alabilesiniz. Bu sefer ne yapıyorsunuz, ikinci kısmı oraya taşıyorsunuz. Bunu 20 periyotta yapacaksınız, her bir periyot iki yıl olsa, taşıdınız, yerini yaptınız, bir daha geri aldınız. 40 yıl eder.
Akıl mı bu?
Şu anki akıl bu. Ve ne oluyor, eski yeri yeniden yapıyorsunuz. Ne oldu, eski İstanbul yine battı, yine dere yatağına nüfus soktunuz. Tekrar ediyorum, yeni İstanbul'u 3.5 milyon nüfuslu kenti yukarıya yapalım. Burayı hızlı bir şekilde taşıyalım, araları da açalım, eski İstanbul'un da değeri artsın.
2B'lerin satışında da hatalı bulduğunuz noktalar var mı?
Yeni kanunla 2B'de 100 liralık değerde olan bir araziyi 70 liradan satacaklar, eskiden 50'ydi. Tamam 70 liradan sattınız, 42 milyar dolar gelecek.
Peki ne eksik?
Gecekondu sahibinin parası yok, nasıl bu araziyi satın alacak, alamazsa devlet de kazanamaz. Ya tefeciden para alacak ya müteahhide ucuza verecek ya da bankadan alacak. Banka vermiyor. Çünkü BDDK imarı olmayan arazileri teminat olarak kabul edemezsiniz diyor.
Bu kanunu çıkmadan önce, 2B arazileri için bankalar kredi verebilir, teminat olarak kabul edilebilir denilseydi olmaz mıydı?
2B, mütekabiliyet, kentsel dönüşüm bunların hepsi eksik doğdu. Yeni İstanbul'da da adam gibi plan yok. Ortada bir niyet var, özellikle Başbakan'ın İstanbul aşkı var... Başbakan'ın niyetinin arkası doldurulmuyor.
Başbakan ne yapabilir?
Başbakan vizyon koyacak, cümleyi söyleyecek arkasını doldurmak gerekiyor. 1 trilyon doları toplamak için bunları yapmalı. İstanbul'da 1 milyon yabancı yaşarsa İstanbul merkez olur.
Türkiye'de 100 bin Fransız'ın evi olsaydı o Ermeni yasası çıkar mıydı? Üçüncü köprü için neler diyeceksiniz?
Üçüncü köprünün mutlaka ve mutlaka dünya literatürüne girecek köprü olması gerekiyor. Birinci köprü sopa mimarisi, dört tane sopayı dikmişler, araya halat germişler, hepsi o. İkinci köprü gene sopa, bu sefer halatlar düz değil. Üçüncü köprü, o da mı sopa olacak. Üçüncü köprünün mutlaka dünyada adı olan görülesi bir köprü olması lazım.
Biraz da çılgın projelerinizden söz edelim mi? Sonuncudan başlayalım Havvada'dan mesela....
Havvada, Havva Anamızın yeryüzüne indiği hali gibi. Yemyeşil, din, dil, ırk ayrımı yok. Altın Çağ'a yakışır bir yerleşim yeri. Üçüncü havalimanına direkt bağlantısı olacak. Proje kubbe dizayn. İstanbul'un yedi tepesi olacak, biri ters tepe şeklinde konumlanacak. 300 bin nüfuslu, enerjisini kendi üreten, arıtmasını kendi yapan bir proje. Tüm konutlar denizi görecek. Terkos Gölü'nün kuzeyinde Karadeniz'de yapılacak. Depremde yıkılmış bina nasıl şekil alıyorsa öyle inşa edileceği için depremde zarar görme şansı yok. Statik anlamda kendini taşıyan bir yapı, piramitler gibi. Adanın kurulabilmesi için 440 milyon metreküp dolgu malzemesi gerekiyor. Kanal İstanbul'un hafriyatının 1 milyar metreküp olacağı tahmin ediliyor. Ve bu hafriyat orada kullanılacak. Adanın çapı üç kilometre olacak.
Havvada direkt havalimanına bağlantılı bir proje, yabancılar vizesiz mi girecek? Milliyetsiz ada nasıl olacak ki?
Orası uluslararası bir ada gibi. Türkiye'nin denetimi altında bir ada ama felsefesi var. Dünyadaki bütün uçuk insanların, sanatçıların gelebileceği bir yer. Uluslararası bir ada. Hiçbir ulusa ait değilim diyen insanların adası olacak. Milliyetsiz adaya vizesiz girilebilecek. Metrekare fiyatı beş bin dolar olduğu taktirde adadaki konut satışından 100 milyar dolar gelir elde edilebilecek. Tabii hükümet karar verecek. Başbakan ile yakında projeyi paylaşacağım.
İstanbul'a taç giydirme projenizi anlatır mısınız?
İstanbul şehirlerin kralı. Taçsız kral artık tacını takıyor. Büyükçekmece Koyu, açık bir hilal gibi bir koy. Bize kalan bu doğal koyumuzu düzenleyip, bayrağımızdaki hilalin aynısını oluşturmak olacak. Hilal şekillenirken koyda bazı alanlar dolacak. Bundan sonra yapacağımız sadece koyun açığına bayrağımızdaki oranları yakalayacak şekilde 600 metrelik burgu kuleyi yani yıldızı yerleştirmek. Zaten doğa bize düşenin altyapısını kendisi yapmış. Koyun açıklarında yıldızın yerleşeceği yer sığ ve kayalık. İstanbul siluetinde baş kısmına denk gelerek doğal bir taç görüntüsü oluşturacak. Atatürk Havalimanı'na yanaşırken havadan net olarak görülerek ilgi çekecek. Oluşacak 10 bin dönüm yeni alanla üzerinde sembol binaların yapımına olanak sağlayacak.
Başka çılgın projeniz var mı?
Bize ait bir başka altın çağ projemiz, Marmara Ring; İHT (İstanbul Hızlı Tren Sistemi). İHT projesiyle İstanbul'da daha doğrusu Marmara Bölgesi'nde her yerde yaşayabileceksiniz. Çanakkale'de oturan biri 45 dakikada İstanbul merkezde olacak. Hiçbir durakta durmayan bir tren sistemi bu. 300 kilometre hızla dönecek sürekli. Durağa yaklaşırken arka vagona geçilecek, o vagon ayrılarak durağa girecek. Havaalanından Bandırma bir saat. TCDD Genel Müdürü Süleyman Kahraman'a projeyi gösterdim. Ben yapacağım dedi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da sıcak bakıyor. Her ikisi de benim gibi Erzincanlı. Maliyeti üç milyar dolar. Devletin kârı bunlar, bu arazilerin hepsi devletin arazileri. Mesela şimdi şu İHT'yi döndüğümüz zaman Marmara'nın etrafında, 70 milyar dolarlık Marmara Bölgesi değer kazanıyor. 50 kuruşluk arsalar 50 lira oluyor.
İnanlar İnşaat olarak bugüne kadar kaç proje yaptınız?
Benim dönemimde 120 tane yaptık. Babamın dönemiyle birlikte 220'yi geçti. 1965 doğumlu bizim şirket. 47 yıldır inşaat yapıyoruz. 220 projenin 219 tanesi İstanbul, biri Antalya'da hipermarket. Eskiden işyeri ağırlıklı yapardık, hanlar yaptık, 60'lar, 70'ler, 80'ler.
Bugün hepsi de ayakta mı?
Bunu hep soruyorlar bana, 1938 Erzincan depreminde dedemin kerpiçten yaptığı ev bile yıkılmamış. Babam içinden canlı çıkmış; 'tavan açıldı göğü gördüm, sonra kapandı' diyor. Erzincan'ı silmiş süpürmüş deprem. Ama İstanbul'da tabii eski binalar şimdiki binalara göre daha zayıf. Ancak bu demek değil ki bu deprem olunca yıkılacak. Yeni binalara ise hiçbir şey olmaz. Eski binaların içinde gerçekten zayıf olanlar var.
Şu anda yürüyen kaç projeniz var?
Sarıyer'de üç, Kartal, Feriköy, Esenyurt ve Atakent'te de yedi projemiz var. Sarıyer Zekeriyaköy'de 13 bin metrekarelik alana kurulacak Terrace Plus henüz proje aşamasında. Terrace Plus'ın yanı sıra aynı bölgede Terrace Vadi ve Terrace Doğa projelerini yapıyoruz. Terrace Plus için çok iddialı sözler söylüyorsunuz...
İlk çıraklık eserim olacak...
Bugüne kadar yaptığım tüm binalar hepsi de stajyerlik eseri. 22 yıl oldu ben üniversiteyi bitireli, 22 yıllık mimarım, gerçekten şu anda Türkiye'nin en güzel binalarım yaptığıma inanmıyorum ancak hiçbirini beğenmiyorum. Çıraklık eserime başlayacağım inşallah...
Kalfalığa ne zaman geçersiniz?
10 yıl çıraklık olur sonraki 10 yıl da kalfalık, 2032'te ustalık eserimizi yaparız diye düşünüyorum.
O zaman size göre İstanbul'da bir ustalık eseri yok, öyle mi?
Ustalık eserini şöyle tanımlayayım; karşısına geçip baktığınız zaman bir taşını kaldıramıyorsanız, bir taşını değiştiremiyorsanız 10 yıl sonra 20 yıl sonra dahi o eser ustalık işidir. Ben böyle bir yeni eser göremiyorum. Ama herkese göre bu tanım değişir, kendi yaptığı her eseri ustalık olarak görebilir. Eskileri saymıyorum tabii, Mimar Sinan'ın yaptıkları var. Ama Mimar Sinan da ustalık eserini İstanbul'a değil, gitmiş Edirne'ye yapmış.
Ayasofya ustalık işi değil mi?
Değil, Osmanlı payandaları olmasa iner aşağıya. Depremde kaç defa hasar almış, etrafına dört kere minare dikilmiş, payanda gibi dikilmiş, ondan sonra Osmanlı payandaları var aşağıya doğru, öyle ayakta durmuş. İstanbul'da aslında hiç ustalık eseri yok. Hindistan'daki Tacmahal'e gittim, inanın o da değil. Ufak kubbelerin büyük kubbeye oranı yama gibi duruyor. Süleymaniye ise Sinan'ın kalfalık eseri.
Sizin mimar olarak projelerinizdeki yeriniz ne?
Projelerin ruhunu ben veriyorum. Bedeni bana ait olmasa da ruhları bana ait. Hissini ben veriyorum, tarzım ben veriyorum. Mimar olmak için şehri, kültürü bileceksiniz, insanı tanıyacaksınız, psikolojiden, sosyolojiden anlayacaksınız, sanatı bileceksiniz, dünyayı gezeceksiniz. Hepsini harmanlayıp da bir şey yapacaksınız. Ceket dikmeye benzemiyor. Her yönüyle her yerini planlamanız lazım. Mekaniğinden, elektriğinden, ısı yalıtımından anlayacaksınız, statiğinden anlayacaksınız, mimar olmak kolay değil.
Türkiye'nin aşağı yukarı ne kadar konut ihtiyacı var?
Türkiye'de nüfus yılda yaklaşık 1 milyon, 1.5 milyon artıyor. Her yıl 500 bin konuta ihtiyaç var. Bir de eski konut stoğumuz çok sağlıksız. Yani Türkiye zenginleştikçe bütün eski stoğu yeniliyor. Herkes evini değiştirme peşinde. Peki bu eski evleri kim alacak. Onun için eski evleri yıkmalı. Yenilerken hata yapıyoruz şu anda. Halbuki eski evleri yık, aç oraları güzel orman yerleştir aralara, dereleri sok içeri... İstanbul'u güzelleşir diğer yerler de para etsin.
Sizin gibi çılgın İstanbul'un geleceğini düşünenlerle temasa geçiyor musunuz?
"Gelecek İstanbul" diye akademik bir yarışma başlattık. Mimar Sinan Üniversitesi ve İnanlar ortaklığıyla, şu anda devam ediyor, Eylül'de sonuçları açıklayacağız. Gelecekte İstanbul'u nasıl hayal ediyorsunuz, nasıl bir kent olmasını istiyorsunuz, ne olsun istiyorsunuz... Tüm üniversitelere açık. Kazanan fikirleri bir kitap haline getirip yayımlayacağız.
Türkiye'de başarılı bulduğunuz gayrimenkul şirketleri var mı? Ya da rakiplerinizden kimleri takdir ediyorsunuz?
Beş tane kaliteli firma sayabilirim. Mesa, Çetinsaya, Sinpaş, Dumankaya ve İnanlar. Çetinsaya akılcı iş yapıyor, Sinpaş'ın pazarlaması iyidir, Dumankaya az kârla çalışır. Mesa da asil bir firmadır, yani eskiden gelen bir kültürü var, yap-satçılar için. O ilk Bahçeşehir'deki adam gibi projeleri yapan firmadır, Mesa'nın öyle bir özelliği var.
Dört kızım bana yumuşak olmayı öğretti
Benim tüm hobim alemleri dolaşmak. Alemin kitabını okurum, tespit ederim. Mesela enteresan bir kişiyle tanıştığım zaman onun içinde gezerim, yani ne yapar ne eder, onunla oyalanırım. Benim için her şey bir Ar-Ge gibi. Gittiğim yeni bir yerin içine akarım, damarlarına girerim. Bu şehir, mekan, insan, şarkı, fotoğraf olabilir. Alemleri okumak diyorum ben buna. Sen gelen ışığa saygı göstermezsen o zaman onu yansıtamazsın. Yani ayna olman için kendini sırlaman gerekiyor.
Çocuklarımla çok gezerim, 9 ile 16 yaş arası dört kızım var. Dört kızım dört ayrı dünya. Biri toprak, biri su, biri hava, biri ateş. Allah bana bunları niye vermiş diye düşünüyorum.
Alem bana Serdar sen yumuşak ol oğlum, yumuşak ol diyor. Bunu alırsan rahat edersin, almazsan kafanı duvarlara vurursun. Yani alemle birlikte akacaksın, alemin sana ne diyor onu dinleyeceksin, isyan etmeyeceksin, oradan ne alman gerekiyorsa alırsan o soru geçer biter, başka soruya geçersin.
Yeme içmeye düşkünüm. Ben herkesin kendini inşa etmek üzere geldiğine inanıyorum. Kendinizi bir seviyeye doğru çekmeniz gerekiyor. Çok para kazanmış olmanız çok önemli değil. Parayla ne yapıyor olduğunuz önemli. Çok akıllı olduğunuz da önemli değil, aklınızla ne yaptığınız önemli. Güç sahip olduklarınız değil vazgeçebildiklerinizdir. Twitter'ı kullanmayı çok seviyorum, faydalı bir mecra bence. Twitter'da müteahhitlerden kimseyi göremiyorum, bir tek Ali Dumankaya var. İstanbul'un tüm haritalarında yer alan standart güneyden bakış açısını hafif sola doğru döndürüp batıdan bakarak yarımadaları adeta ayağa kaldırırsak, alnı, yüzü, gözü, göz yaşı kanalı, burnu, burun deliği, dudağı, dudak açıklığı, dili, sakalı, genziyle, ellerini kavuşturmuş ayakta duran bir insan silüetiyle karşılaşırız. Ensesi kalın biraz. Denizin altında da Mimar Sinan'ın silueti var.
Bunun ne zararı var biliyor musunuz?
Türkiye'ye yatırım yapacak kişiye 30 dönüme kadar yer alırsın denilirse, adam toprak alır, Türkiye'de 50 kuruşa toprak varken gayrimenkul almaz. Çünkü toprak ucuz. Yatırımcının önüne iki alternatif koyduğunuz zaman olmaz. Türkiye o zaman marka olamaz.
Fizibilite aşamasında mı hatalar yapılıyor? Mimarlar Odası niye yeni projelere savaş açıyor?
Türkiye'de çerçevedeki resmi gören kimse yok. En az bir beynin Türkiye'de bütün çerçeveye hakim olması gerekiyor. Karanlıkta fili tutuyorlar, biri burnunu anlatıyor, biri bacağını anlatıyor, biri kuyruğunu anlatıyor... Hiçbiri fil değil. Yani birinin ışığı yakması gerekiyor, herkesin fili görmesi gerekiyor. Projelerin ruhunu ben veriyorum. Bedeni bana ait olmasa da ruhları bana ait. Tarzını ben belirliyorum. Mimar olmak için şehri, kültürü bileceksiniz, insanı tanıyacaksınız.
120 projeye imza attı
Serdar inan, 1965 yılında Erzincan'da doğdu. Robert Kolej'in ardından İstanbul Teknik Üniversi'tesinde mimarlık okudu. Aile üyelerinin birçoğu mimar ve inşaat mühendisi olan İnan, üniversite yıllarında aile şirketi İnanlar İnşaat'ta çalışmaya başladı. 1995 yılında İnanlar İnşaat'ın Yönetim Kurulu Başkanı oldu ve bugüne kadar 120 projeye imza attı. İnşaatın dışında otomotiv, enerji ve turizm sektörlerinde yatırımı bulunan Serdar inan, Mimar Sinan Vakfı (MİKEV) Mütevelli Heyeti Başkanlığı'nın yanı sıra İstanbul İnşaatçılar Derneği'nde (İNDER) başkan vekili olarak görev yapıyor.
Ferdi Tayfur'un şarkısıyla üç şiir yazdım, Deniz Gezmiş'e de Erdoğan'a da... Şiir yazmaya 1996'da başladım. Ben hep aşığım, doğduğumdan beri aşığım. Deniz Gezmiş'e de şiirim var, Recep Tayyip Erdoğan'a da, Lütfi Filiz'e de var, Muhsin Yazıcıoğlu'na da. Herkese yazıyorum. İstanbul için de yazdım. Deniz Gezmiş'i görmeden fotoğrafına bakarak yazdım. Onun bir tane yeşil parkalı fotoğrafı var ya... Şiirin adı Meçhul Mahkum. "Bir idam mahkumu olarak mutlu olacağım bir yere üzerime yapışmış günahlarınızla gidiyorum..." diye başlıyor. Tayyip, Arapça güzel adam demek. Onun için şiirin adı Tayyip. "Bir masalsı hikaye ile başlar günlerin, medrese-i yusuftur toprağa düştüğün..." diye gidiyor. Genelde sabahları yazarım, müzik dinlerken yazarım. Telefona yazarım, bir şey bulur yazarım.
Sabahları işe erken geliyorum, saat 7'de ofiste kahvaltı yapar, yazmaya başlarım. Ya da müzikli bir yere gittik yazarım, müzik çalıyor ya yeter bana. Ya da arabada giderken, durdurur yazarım. Ferdi Tayfur'un bir şarkısı vardı "Bana sor", üç tane şiir yazdım şarkı bitene kadar. Şiir yazmak için birikim yapmalısınız. Dolmanız gerekiyor, Şimdi şu an şiir yazamıyorum. Kuluçka dönemindeyim. Böyle bir dönem yaşıyorsunuz 5 ay, 5 ay...
Ben Robertliyim, şairim, mimarım, : müteahhidim. Şairden müteahhit olmaz, Robertli'den müteahhit çıkmaz. Ama entelektüel adam çıkar, yazar, şair, uçuk ve snop adamlar çıkar. Bir romana başladım. Ana kurguyu yaptım. İnsanların farkındalığını artırıcı bir kitap olacak, hatta ilerleyen günlerde senaryo i haline de getirip filmini yapacağım. Bugünü anlatıyorum. Geçmişin bugüne etkisini, aşk hikayesi çerçevesinde anlatacağım. Dünyayı, Türkiye'yi ve bireysel olayları içeriyor kitap.
Erzincan'da doğdum. İstanbul'da Maçka İlkokulu'nda okudum, beşinci sınıfta Şişli Terakki'den mezun oldum. Robert Kolej'e gittim kafayı duvara bir koydum, burası nasıl bir okul ya. Yani Anadolu çocuğu olarak ilk psikolojik travmamdır Robert. Bambaşka bir kültür. Annem Dame de Sion'lu, babam müteahhit ve tüccar ama yine de duvara koydum kafayı, Amerika'ya gittim sanki...
Röportaj: Çağrı Bilgin, Fotoğraf: Dinçer Dinç/ CNBC-e Business
Yorum Yaz