TOKİ kentsel dönüşümü nasıl gerçekleştiriyor?
Akşam Gazetesi köşe yazarlarından Nihal Kemaloğlu TOKİ tarafından gerçekleştirilen kentsel dönüşümün tarihsel sürecine projeksiyon tuttu
2012 yılı, 'otoriter' kapitalistleşme süreci olarak, halka 'milli politika' adıyla pazarlanan ama halkın yaşam alanına ve mülkiyet hakkına el koyan yasalarla bina edilecekti.
Dünya cari açık ikincisi Türkiye, ekonomik kırılganlığını telafi etmek üzere inşaat ve emlak sektörüne, adında 'afetli-risk' geçen yasalarla sınırsız kaynak aktaracaktı.
Zamanın küreselleşmeci ruhu, popüler siyasi rantını 11 imar affıyla dağıttığı gecekondu tapusuna borçlu ve çarpık kentleşmeyi emzirerek yıllarca 'muhafazakar' oy deposu olarak kullanan popülist siyasete sermayeperver müteahhit aklını buyuruyordu.
Dolayısıyla her milim toprağından 'rant' fışkıran İstanbul'dan başlanacak milli yıkım/yapım seferberliğiyle inşaat sektörü 7 milyon konut üretecekti ve devlet 2002 yılından beri toplanan 44 milyar lira Deprem Vergisi'ni otoyollara ve duble yollara döktüğünden daha otoriteryan yasalara ihtiyaç vardı.
Böylelikle milli gelirdeki payı yüzde 6 olan inşaat sektörünün etkinliği, yüzde 25'lere çıkarken yabancı sermayenin konut projelerine ve şişecek konut stokumuza ilgisi tetiklenip, bizler de önümüzdeki 2-5-10-20 yıllık dilimlere yayılan süreçte topyekun 'her an olası bir depreme dayanıklı' hale gelecektik.
Ayrıca inşaat ve emlak piyasalarını uçurarak, şişirerek büyüme modelimizin selameti adına en az 400 milyar dolarlık kaynak transferi ve ekonomik dinamizm söz konusuysa, sahiden de 'demokrasi' ikincildi.
Afet Yasası tahakkümcü vasfı tartışılmadan sessizce yasalaştı ve yüzde 90 deprem bölgesi ve yüzde 70 kaçak yapılaşma diyarı ülkemizde depreme karşı yegane ve sanki tek çözüm dayatmasıyla medyada PR propagandası başlatıldı.
Yasa 'afet riski alanların dönüştürülmesi' başlığıyla her türlü mülkiyet ihlali ve hak gasplarına karşı 'zırhlandırılmış' ve antidemokratik özü mahirce 'gerekirse oy kaybetsek de yıkarız, yakarız' cebri söylemine vardırılmıştı.
Böylesi büyük sosyal-ekonomik-demografik yer değiştirme ve kamu kaynaklarının sermayeye transferi 'vatanın depreme karşı korunması' milli politikası retoriğinin ardına yerleştirilmişti.
TOKİ-Hükümet-Bakanlık'tan mürekkep merkezi otorite, Afet Yasası gereğince verdiği yıkım kararlarına yargı yolunu kapatmakla kalmıyor, itiraz eden olursa sonra suç duyurusunda bulunacağı eğer iflah olmazsa biber gazıyla 'çıkar amaçlı çete kurmakla' suçlayacağı vatandaşa, 'senin yaşam alanı hakkına ben vesayet ederim' derken anayasal barınma hakkını da süresiz askıya alıyordu.
Yasanın 5. maddesi yıkım kararı sonrası tahliye edilen yapı sahiplerine, işyeri sahiplerine, kiracılarına geçici konut ve işyeri tahsisi yapabilir diyor yani 'kesinlik' içermeyen bir olasılığı ima ediyor.
Açıkçası 'yapabilir de' ya da 'yapmayabilir de' müphemliğiyle merkezi rantlı bölgelerde evlerinden çıkartılan emekli, yaşlı, yoksul kesimler, belki 60 km uzakta bakım masraflarını bile yüklenemeyecekleri konut adresleri gösterilip sonra sokağa bırakılabilirler.
Hükümetin belirleyeceği kurulların 'riskli alan' ve 'riskli yapı' kararları yargı dışı- totaliter nitelikte olurken binanız depreme dayanıklı olsa bile, bilimsel raporlarla kanıtlansa dahi eğer riskli alanda yer alıyorsa 60 gün içinde yıkılacaktı.
Çünkü muhtemelen konutunuz 'milli kentsel dönüşümümüz' dahilinde TOKİ tarafından taltif edilmiş bir yapı firmasının çok katlı marka konut projesine hanidir katılmış olacaktı.
Yasanın sınırsız yıkım/yapım kepçesinin kapsamına afet riski taşımayan, koruma altındaki kamuya ait taşınmazlar, tarım, mera alanları, zeytinlikler, orman arazileri ve SİT'lerin katılmasının depreme dayanıklı yapı üretmeyle ilgisi tabii ki yoktu ama imara açılmalarıyla tartışılamaz ilişkileri vardı.
Nihal Kemaloğlu/Akşam
Yorum Yaz