Topkapı Sarayı'nda Padişahın Evi sergisi haremi anlatıyor!
Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı İlber Ortaylı, ‘Padişahın Evi’ sergisi için, “Harem eğlenceli bir konu ama kavram kirliliği var
Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı İlber Ortaylı, ‘Padişahın Evi' sergisi için, “Harem eğlenceli bir konu ama kavram kirliliği var. Biz burada gerçekten olanları gösteriyoruz” diyor. Milliyet Sanat dergisi, haremin sırlarını bizzat İlber Ortaylı'dan dinledi
Sıcaklığın, mevsim normallerinin üzerinde olduğu bir günde, Has Ahırlar'ın kapısından giriyoruz. İçeride de mevsim normallerinin üzerinde bir hareketlilik var. ‘Padişahın Evi: Topkapı Sarayı Harem-i Hümayunu' sergisinin açılışına bir gün kalmış, ekibin temposu ve telaşı had safhada. O hengamede “Şu ne anlatıyor?”, “Bu hangi tarihten?” sorularına sabırla cevap vermeye devam ediyorlar.
Serginin ön gösterimi için peşine takıldığımız, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı da hem bir nevi ‘light teftiş' yapıyor, hem de 300'e yakın parçanın bazılarından bahsediyor. Ve her zaman ustalıkla yaptığı gibi tarihi, gerçek insanların bugün de görebileceğimiz dertleri ve heyecanlarıyla süsleyerek anlatıyor.
Bir örnek: Valide Sultan'ın Harem'e gidişini tasvir eden resmin karşısındayız. “Oğlu padişah ilan edilen bir kadın, Beyazıt'taki eski saraydan çıkıp Topkapı Sarayı'ndaki Harem dairesine doğru gider. Güzergah boyunca yeniçeriler bekler, karakolun başı gidip Valide Sultan'ın arabadan çıkardığı eli öper. Harem'e gelince oğlu, yani padişah tarafından karşılanır. Eski sarayda çile dolduran bir kadın için bundan daha mutlu bir an olamaz.”
Buraya kadar kitabi bilgiydi. Şimdi insani kısmına geçiyoruz: “Kösem Sultan'ı düşünebiliyor musun? Padişahın gözdesi, hasekisi oldu. Ama I. Ahmed genç gitti. Ardından gelen iki padişahtan II. Osman, onu hoş tutuyordu ama Sultan I. Mustafa için aynı şey söylenemez, zaten kocasının kardeşiydi. Ama oğlu IV. Murad tahta geçip de Harem'e döndüğünde, Kösem Sultan 30 yaşındaydı. Eski saraya gitmemek için her şeyi yaptı. Ama her çıkışın bir inişi vardır.”
“Arabaya avratlar biner”
Dedikodusu, gizemi, tartışması bitmeyen bir yer Harem. Hem Türkiye'deki, hem yurt dışındaki algı, kelime ağızdan çıkar çıkmaz bir fantezi yağmuru başlatacak kadar kuvvetli. Bu işlerle ciddi olarak ilgilenen hemen herkes gibi Ortaylı'nın da buna itirazı var: “Bizim sergiden anladığımız şu: ‘Harem', ayağa düşmüş bir kelime. Evet, eğlenceli bir konu ama kavram kirliliği var. O yüzden Topkapı Sarayı'nın kendi Harem eşyalarından oluşan bir sergi açıyoruz. Burada çalışanları, yaşayanları, üretimi gösteriyoruz. Harem'de okuma yazma oranı ve kadınların nakış dikiş bilgisi yüksek. Karagöz oynatılıyor, musiki öğreniliyor...”
Harem hakkında bugüne kadar açılan en kapsamlı sergi ‘Padişahın Evi', şüphesiz Ortaylı'nınkine benzer serzenişleri azaltacaktır. Zaten kendisi de böyle bir amaç güdüldüğünü söylüyor: “Harem'le ilgili bilgisizlikten şikayetçiyiz. Bu sergiyi de herkes görsün diye yapıyoruz.”
Peki 15 Ekim'e kadar açık olan sergide neler var? Minyatürler, tablolar, mutfak eşyaları, enstrümanlar, elbiseler, kitaplar, fermanlar gibi, Harem'deki yaşamı anlamamızı sağlayacak parçalar... Bunun dışında araba, mezar taşı, kuş kafesi gibi daha dikkat çekici objelere de rastlamak mümkün.
Girişte göze çarpan arabanın önünde ilginç bir diplomatik itiş kakıştan bahsediyor Ortaylı: “Türk devlet adamları hasta olmadıkça arabaya binmez, at sırtında gider. Mesela Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar'a giderken böyle bir arabadaydı. Evliya Çelebi'yse, Karamanlı Mehmet Paşa'nın Avusturya diplomatik heyetiyle kavgasını anlatır. ‘Şehre atla giremezsiniz, sadece Kayzer girebilir' diye uyarılan Karamanlı Mehmet Paşa, ‘Neyle girecekmişiz?' diye soruyor. ‘Arabayla' diye cevap alınca da, ‘Bizde arabaya avratlar biner' diye çıkışıyor.”
Konu at arabalarından açılmışken, meşhur bir atla devam edelim...
II. Osman'ın atının mezar taşı da sergileniyor burada. Padişahın çok sevdiği bu atın mezar taşı, hayli yıpranmış ve altına çimento dökülmüş bir şekilde Üsküdar'da bulunduktan sonra Harem koleksiyonuna dahil edilmiş. Burada da kendine yer bulmuş, önünde II. Osman'ı gururla taşıdığı bir resimle beraber...
Herkes aynı odada uyuyor
Ortaylı, 18'inci yüzyıl sonlarında İstanbul'da yaşayan ve saray çevresine yakınlığıyla bilinen sanatçı Antoine-Ignace Melling'in bir Harem tasvirine bakarak hatırlatıyor: “Melling iyi bir ressam, Hatice Sultan'ın da (III. Selim'in kız kardeşi) ahbabı ama hiçbir zaman Harem'e girmedi. Kimse giremezdi zaten. Allah bilir, Hatice Sultan'ın konağındaki yaşamı Harem diye aksettirmiştir. Harem'e müzik için girilmiştir ya da bazı nakkaşlara izin verilmiştir. Bunun dışında kimsenin Harem halkıyla teması yoktur. Odun taşıyanlar bile başlarını öne eğer, zülüfleri sallandırır öyle girerlerdi ki kimseyi göremesinler.” Harem'de yaşayanların bazen pikniğe çıktığını ekliyor Ortaylı, ahaliye o zaman görünürlermiş.
Cariyelerin ve Harem görevlilerinin hayatını yakından tanıyoruz. Örneğin bir gravürde koğuş sistemini görüyoruz. Herkes aynı odada uyuyor. Sergi turunda Ortaylı Harem'de eğitime verilen önemden bahsediyor: “Burada iki okul var. Biri şeh-zadeler, biri harem kadınları için. Kadınlar okuma yazma biliyor. Edebiyat ve din bilgisinin sonu yok, herkes kabiliyetinin izin verdiği yere kadar, git Allah git.
İlke Gürsoy / Milliyet
Yorum Yaz