Yeni yapılarda teknolojiye ayak uydurmak şart!
Soma İnşaat CEO'su Mehmet Özdemir, HT Emlak'taki köşe yazısında yapı teknolojilerinin öneminden bahsetti
Ekonominin lokomotifi olan inşaat sektöründe küresel büyüme hareketi ile içerideki Kentsel Dönüşüm, Mütekabiliyet Yasası, 2B Arazilerinin Kullanım Hakkına İlişkin Yasa gibi aktüel etkenleri arkasına alacak olan inşaat sektörümüzün kat edeceği mesafe ve göstereceği pozitif performans gün gibi aşikâr. Bu güncel parametreleri arkasına alacak olan inşaat sektörünün büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Bu etkenlerden Kentsel Dönüşümü deprem ve yapılarda deprem güvenliği açısından ayrı bir yere koymak istiyorum. 20 milyon mevcut konut stokunun yüzde 40'ının gerekli kriterlere uygun olmadığı söyleminden yola çıkarak bu konuya bakışımız daha ziyade teknik açıdan olmalı.
Kentsel dönüşümde amaç birbirini tekrar eden projeler üretmek değil, deprem güvenliği ihtiyacı doğrultusunda teknik analizler sonucunda uygun lokasyon, inşaat teknikleri ve malzemeler ile yapılar üretmektir. Yapı teknolojileri hızla değişiyor. Gerek hazır beton sınıfları, gerek donatı fiziksel özellikleri ve bunların bir arada uygulama teknikleri gelişiyor. Sektör bu hızlı değişimin arkasında kalamaz, kalmamalı. Yapılan teknik değerlendirmeler özellikle yüksek arazi maliyeti sebebi ile hızla çoğalan yüksek yapılarda beton sınıflarının C60, C70 hatta C80 seviyelerine dayandığını, yapının deprem anındaki hareketi ve güvenliği açısından bunun bir zaruriyet olduğunu gösteriyor.
Zemin güvenliği açısından özellikle İstanbul'da Maslak-Ayazağa bölgelerini de içine alan Sarıyer formasyonu, Trakya formasyonu, Kartal formasyonu gibi volkanik kayalardan oluşan, yapılaşmaya müsait, depreme dayanıklı bölgelerde bu dönüşümü hızlandırmalı ve daha düşük dayanımda özellik gösteren zemin türüne ait bölgelerde zemin iyileştirme yöntemlerini kullanarak ve bunu denetleyerek Kentsel dönüşümü tamamlamalıyız.
Hükümetimizin de bu konudaki kararlılığı ve taviz veremeyecek görüntüdeki tutumunu biz özel sektör temsilcileri de sonuna kadar desteklemeli ve bunu bir sosyal sorumluluk olarak ele almalıyız.
Kentsel dönüşüm bir verip iki almak olarak değil gereklilik olarak algılanmalı. Yeter ki finansmanı ve yönetimi konusunda özel sektörü ve yabancı yatırımcıyı tam anlamı ile dahil edelim. Uluslararası yatırımı dahil edebilir isek Cumhuriyet tarihinin en önemli projesi hayata geçmiş olur.
Buna ilave olarak belirtmek isterim ki; yakın gelecekte kentsel dönüşümün dışında kentsel gelişimin, Anadolu yakasında Ataşehir'deki Kamu Kurumları destekli büyümeye karşın, Kartal-Maltepe-Pendik aksında, Avrupa yakasında ise Kâğıthane-AyazağaCendere-Maslak aksında yoğunlaşacağını öngörüyorum. Her iki bölgeyi de 2000'lerin başındaki Büyükdere Caddesi'ne benzetiyorum.
Birçok büyük grup ve holding ile fabrikalar, üretim tesisleri bu hat üzerinde bulunuyordu. Bu alanlar 1 0 dönüm ve üzeri arazi olanağı sağlıyordu. Bölgenin MİA olarak belirlenmesiyile bu holding ve grupların birçoğu gerek kendi mülkleri üzerine gerek satın alma yoluyla edindikleri araziler üzerine nitelikli karma projeler geliştirerek bölgeyi bugünkü durumuna getirdiler. Bunun yanında Kartal ve Tuzla sahilinde planlanan Marina projeleri bölgeye çekimi artıracaktır. İstanbul dışında İzmir'de de önemli bir dönüşüm ve gelişim potansiyeli mevcut. Kısa ve orta vadede İzmir genelinde ağırlıklı özel sektör eliyle büyük bir gelişim hamlesi görüleceği gün gibi aşikâr.
HT Emlak
Yorum Yaz