Suudi Arabistan Kralı Sevda Tepesine otel yapmayacak!
Mehmet Yılmaz : Suudi Arabistan Kralı'nın veliahtlığı döneminde satın aldığı İstanbul'daki Sevda Tepesi'nin bir plan değişikliği ile imara açılması ve "turistik tesis yapmaya" olanak sağlanması ile ilgili haberleri okurken "Koskoca kral İstanbul'da butik otel mi işletecek" diye kendime sormadan edemedim
Suudi Arabistan Kralı'nın veliahtlığı döneminde satın aldığı İstanbul'daki Sevda Tepesi'nin bir plan değişikliği ile imara açılması ve "turistik tesis yapmaya" olanak sağlanması ile ilgili haberleri okurken "Koskoca kral İstanbul'da butik otel mi işletecek" diye kendime sormadan edemedim.
Elbette böyle bir şey olmayacak. Kralın otel filan yapacağı yok.
Sadece çalınan minareye bir kılıf uydurmak gerekiyordu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi bu kılıfı dikti!
Bu son zamanlarda çok yaygın olarak uygulanan bir şey!
İmar izni olmayan bir yerde inşaat yapacaksanız, burayı önce turizm alanı ilan ettiriyorsunuz.
Sonra imar planları buna göre değişiyor.
Özellikle Ege kıyılarımızda imar yasağı uygulanan koylarda bu yol izleniyor.
"Bu koya otel yapacağım" diye yola çıkıp imar planlarını değiştiriyorsunuz, araziye milyon Euro'luk villaları konduruyorsunuz, aralarına bir de yalandan "butik otel" koyuyorsunuz, olup bitiyor.
Villaları satarken de işe yarıyor, "sitemizde spa var, şık restoranlar var" diye reklam yapmanıza da olanak veriyor.
Suudi Arabistan Kralı da kuşkusuz ki o korunun içine getirip bir otel yapmayacak.
Otele meraklı olsa sadece İstanbul'da değil, dünyanın başka yerlerinde de bu işi yapıyor olurdu. Hatta canı istese en lüks otelleri satın bile alabilirdi.
Şimdi, inşaat ruhsatı için bir otel planı çizilecek, bir sürü odası olan bir bina! Değişik fonksiyonlan yerine getirecek müştemilatlar vs.
Ruhsat alınıp, inşaat başlayacak, sonra iskân da alınacak. Çizilen planla, gerçekleşen bina aynı mı, zaten kimse de bunu sormayacak. Sormaya teşebbüs eden memurlan Kadir Bey başka yerlere sürecek, idare edip gidilecek.
Ama orası asla ve asla bir otel olarak işletilmeyecek. Kapısına bir nizamiye yapılacak, içeri kimse sokulmayacak, kral ya da aile üyeleri canlan çekince gelip burada kalacaklar.
Bir tür takiye yapılacak yani. Taraflann hepsi Müslüman olduğu için, bu halka söylenmiş bir yalan olarak düşünülmeyecek. "Bir zorluğu aşmak için gerekirse yalan da söylemek mubahtır" diye yalanı kendi vicdanlannda meşrulaştıracaklar.
Sonuç olarak iki suçu bir arada işleyecekler: Hem İstanbul Boğazı'nın son koruluklarından biri yok olacak, hem de halka yalan söylemiş olacaklar.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
Yorum Yaz